Bir taraftan güncel yazılarımızı sürdürürken diğer taraftan da eskiden
yazılmış ve çoğu yayınlanmamış yazılarımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bu metin bir grup yabancı öğrenciler için hazırlanmıştı. Ama bence önemli
bir metindir. İslam hakkında genel bir bakış ve değerlendirme mahiyetindedir.
Çok çok özet bir metindir. Koskoca bir kitap olmaya gebedir. Ama onu öylesi
bir yetkinliğe evirebilmek için emek lazımdır.
Ya nasip. Neden olmasın!
Kolay gelsin!
Dua ile!
28.04.2013
GARİBCE
İSLAM’IN GENEL İLKE VE ESASLARI (ÖZET)
Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN
M.Ü. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi
1. Uluhiyet anlayışımız. Allah’ı, âlemlerin rabbi bilir, “halk ve emr”i ona
özgüleriz. O’nu aşkın ve içkin biliriz; Müteâl (pek yüce) olduğuna inandığımız
gibi, özümüze bizden daha yakın olduğuna da inanırız.
2. Kulluk ve insanlık anlayışımız: İnsan, doğanın bir ürünü ve parçası
değildir. O, sahip olduğu saygınlığı ile buraya “halife” olarak indirilmiştir.
Geçici olarak ikamesine tahsis edilen bu “yer”, ebedî hayatını kazanabileceği
bir “ekenek” tir. Onun buradaki varlığı, mâlik değil, nâib vasfı iledir. Bu
itibarla mutlak iktidar ve yönetim sahibi değildir. Tasarruflarının meşruiyeti,
kendisine tanınan yetki ve sorumluluk çerçevesiyle sınırlıdır.
Biz, ne kendimizin ne de içinde yaşadığımız yer küre ve özel çevremizin
mâliki değiliz. Bedenimiz üzerindeki yetkimiz, kamuya ait bir araç üzerindeki
şoförün yetkisi gibidir. Amacına uygun olarak kullanım yetkisi ötesinde,
istismar etmek, tüketmek, yok etmek gibi bir yetkiye sahip değiliz. Bu itibarla
kişinin kendi kendisini öldürmesi, ruh ve beden sağlığına karşı bakım gibi
vazifelerini ihmali sorumluluğunu gerektiren eylemler arasındadır.
3. İnsanlara ve çevreye bakışımız: Müslüman, bütün insanları kendisine
yaratılışta eş, ama mü’minleri ayrıca kardeş görür. Her işin başında çekilen
Besmele, bir anlamda bunun ifadesidir. Bütün canlıları kuşatan Rahman ve
özellikle mü’minlere yönelik inayeti ifade eden Rahîm sıfatlarının müminde
tecellisi bunu gerektirir.
4. Sosyal çevre: İnsanın beden ve ruh sağlığına sahip olabilmesi, burada
kendisine biçilen vazife için gereklidir. Bunun için de en sağlıklı sosyal
çevre, aile ortamıdır. Her insanın bir ailesi olmalı ve ailenin korunmasına
aşırı bir özen gösterilmeli, bu konuda hak hukuk belirlenmeli ve herkesin
uyması sağlanmalıdır. Ailenin yapısını bozacak her türlü olumsuzluğa karşı
önlem alınmalı, doğal cinsellik ihtiyacı aile içinde giderilmeli, her türlü
fuhuş olabildiğince önlenmeye çalışılmalı, “şuyuu vukuundan beter” olan
ahlaksızlıkların neşrine imkan verilmemelidir.
Cinsel özgürlüğün, bir sapma olduğu ve çok saygın olan insanın hürmetine
yakışmadığı bilinmelidir.
5. Fizik çevre, gerçek mülk sahibinin, bizim istifademize sunduğu
nimetlerdir. Bu itibarla çevrenin kirletilmesi, hele hele tüketilmesi caiz
değildir. Mülkiyet anlayışı mutlak değil, daha çok insanların sahip oldukları
şeylerden öncelikle kendilerinin yararlanmaları imkanını ifade eder. Bu
itibarla, mülkiyet hakkı üzerinde bir dizi kayıt vardır.
6. Fazilet anlayışımız, ahlakî meziyetlerledir. Bu alanda belirleyici üç
temel kavram vardır: İman, salih amel ve takva (Velilik için iman ve takva
şartı yeterli görülür. Yunus 10/62). Güzel ahlak, kişide mevcut bulunan şehevî
güçlerin itidal noktalarında tutulmasının sonucu insanda hasıl olan bir
halettir ki bunları hikmet, şecaat, iffet ve adalet olarak nitelemek mümkündür.
İnsanın, ahlaken yücelebilmesi “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanması” ile olur ve
bu da Allah’ın güzel isimlerinin, insanlar üzerinde tecelli etmesi yoluyla
gerçekleşir. Hiçbir ayrım yapmadan bütün canlılara merhametle yaklaşan kimse,
Rahmân isminin, müminlere karşı özel sevgiyle yaklaşan kişi, Rahîm isminin,
başkalarının kusurlarını bağışlayan, görmezlikten gelen kişi Allah’ın Settâr,
Gaffâr… isimlerinin tecellisine mazhar olmuş demektir. Kişinin, Allah’a
yakınlığının yegane yolu da budur.
7. Sorumluluk anlayışımız: Beraet-i zimmet asıldır, hiç kimse doğuştan
borçlu, suçlu ve günahkâr doğmaz. Herkesin günahı kendinedir. Hiçbir kimse bir
başkasının yükünü çekmez. Sanık, suçu ispat edilinceye kadar suçsuzdur. İspat
külfeti, müddeîye aittir.
8. Din anlayışımız: İnsan aklının aydınlanabilmesi için vahye ihtiyacı
vardır. Medeniyetimizin bilgi kaynakları arasında Kitap en başta bulunur.
Kitabın, içeriğini, ilaca nispetle prospektüs gibi görürüz. Bu itibarla önemli
olanın hayat ve dinin hayata bir cevap olduğunu düşünürüz. Tekvin ve teşriin,
aynı Kudret tarafından ve bir bütün oluşturmak üzere hazırlandığını kabul
ederiz. Hayata göz kapayarak sadece din ile yetinmek, ilacı göz ardı ederek
prospektüsü okuyarak iyileşmeye çabalamak gibi anlamsız bir tavırdır.
9. Gelenek anlayışımız: Dinî hayat, Hz. Peygamber’den görülerek alınmış ve
nesilden nesile bize kadar gelmiştir. Peygambersiz bir dinin olamayacağını,
Kur'ân’ı peygambersiz anlamaya kalkışanların kendilerini peygamber yerine
koymak zorunda olacaklarını düşünürüz. Bu itibarla geleneği önemli görürüz.
Ancak, geleneğin devamı için, kendi içinde yeniliklere açık olunması ve zamanla
bu yeniliklerin eskilerin yerini alması ve bu şekilde geleneğin sürdürülmesinin
mümkün olacağına inanırız. Güneşin sürekli patlamalarla hep parlak kalabilmesi
gibi, istikrar ve bekanın ancak gelenek içinde kalınarak ama sürekli bir
değişim içinde mümkün olabileceğini düşünürüz. Bu itibarla, şeriat, sünnet gibi
kavramların kapalı sistemleri ifade etmeden çok, dinin, hayatla koşut olarak
ona anlam kazandırması, yerine göre yönlendirmesi, çekip çevirmesi anlamında
dinamizmini ifade eden süreçler olması gerektiğini kabul ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder