28 Nisan 2013 Pazar

İSLAM’IN GENEL İLKE VE ESASLARI




Bir taraftan güncel yazılarımızı sürdürürken diğer taraftan da eskiden yazılmış ve çoğu yayınlanmamış yazılarımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bu metin bir grup yabancı öğrenciler için hazırlanmıştı. Ama bence önemli bir metindir. İslam hakkında genel bir bakış ve değerlendirme mahiyetindedir.
Çok çok özet bir metindir. Koskoca bir kitap olmaya gebedir. Ama onu öylesi bir yetkinliğe evirebilmek için emek lazımdır.
Ya nasip. Neden olmasın!
Kolay gelsin!
Dua ile!
28.04.2013
GARİBCE

İSLAM’IN GENEL İLKE VE ESASLARI (ÖZET)
Prof. Dr. Mehmet ERDOĞAN
M.Ü. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

1. Uluhiyet anlayışımız. Allah’ı, âlemlerin rabbi bilir, “halk ve emr”i ona özgüleriz. O’nu aşkın ve içkin biliriz; Müteâl (pek yüce) olduğuna inandığımız gibi, özümüze bizden daha yakın olduğuna da inanırız.
2. Kulluk ve insanlık anlayışımız: İnsan, doğanın bir ürünü ve parçası değildir. O, sahip olduğu saygınlığı ile buraya “halife” olarak indirilmiştir. Geçici olarak ikamesine tahsis edilen bu “yer”, ebedî hayatını kazanabileceği bir “ekenek” tir. Onun buradaki varlığı, mâlik değil, nâib vasfı iledir. Bu itibarla mutlak iktidar ve yönetim sahibi değildir. Tasarruflarının meşruiyeti, kendisine tanınan yetki ve sorumluluk çerçevesiyle sınırlıdır.
Biz, ne kendimizin ne de içinde yaşadığımız yer küre ve özel çevremizin mâliki değiliz. Bedenimiz üzerindeki yetkimiz, kamuya ait bir araç üzerindeki şoförün yetkisi gibidir. Amacına uygun olarak kullanım yetkisi ötesinde, istismar etmek, tüketmek, yok etmek gibi bir yetkiye sahip değiliz. Bu itibarla kişinin kendi kendisini öldürmesi, ruh ve beden sağlığına karşı bakım gibi vazifelerini ihmali sorumluluğunu gerektiren eylemler arasındadır.
3. İnsanlara ve çevreye bakışımız: Müslüman, bütün insanları kendisine yaratılışta eş, ama mü’minleri ayrıca kardeş görür. Her işin başında çekilen Besmele, bir anlamda bunun ifadesidir. Bütün canlıları kuşatan Rahman ve özellikle mü’minlere yönelik inayeti ifade eden Rahîm sıfatlarının müminde tecellisi bunu gerektirir.
4. Sosyal çevre: İnsanın beden ve ruh sağlığına sahip olabilmesi, burada kendisine biçilen vazife için gereklidir. Bunun için de en sağlıklı sosyal çevre, aile ortamıdır. Her insanın bir ailesi olmalı ve ailenin korunmasına aşırı bir özen gösterilmeli, bu konuda hak hukuk belirlenmeli ve herkesin uyması sağlanmalıdır. Ailenin yapısını bozacak her türlü olumsuzluğa karşı önlem alınmalı, doğal cinsellik ihtiyacı aile içinde giderilmeli, her türlü fuhuş olabildiğince önlenmeye çalışılmalı, “şuyuu vukuundan beter” olan ahlaksızlıkların neşrine imkan verilmemelidir.
Cinsel özgürlüğün, bir sapma olduğu ve çok saygın olan insanın hürmetine yakışmadığı bilinmelidir.
5. Fizik çevre, gerçek mülk sahibinin, bizim istifademize sunduğu nimetlerdir. Bu itibarla çevrenin kirletilmesi, hele hele tüketilmesi caiz değildir. Mülkiyet anlayışı mutlak değil, daha çok insanların sahip oldukları şeylerden öncelikle kendilerinin yararlanmaları imkanını ifade eder. Bu itibarla, mülkiyet hakkı üzerinde bir dizi kayıt vardır.
6. Fazilet anlayışımız, ahlakî meziyetlerledir. Bu alanda belirleyici üç temel kavram vardır: İman, salih amel ve takva (Velilik için iman ve takva şartı yeterli görülür. Yunus 10/62). Güzel ahlak, kişide mevcut bulunan şehevî güçlerin itidal noktalarında tutulmasının sonucu insanda hasıl olan bir halettir ki bunları hikmet, şecaat, iffet ve adalet olarak nitelemek mümkündür. İnsanın, ahlaken yücelebilmesi “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanması” ile olur ve bu da Allah’ın güzel isimlerinin, insanlar üzerinde tecelli etmesi yoluyla gerçekleşir. Hiçbir ayrım yapmadan bütün canlılara merhametle yaklaşan kimse, Rahmân isminin, müminlere karşı özel sevgiyle yaklaşan kişi, Rahîm isminin, başkalarının kusurlarını bağışlayan, görmezlikten gelen kişi Allah’ın Settâr, Gaffâr… isimlerinin tecellisine mazhar olmuş demektir. Kişinin, Allah’a yakınlığının yegane yolu da budur.
7. Sorumluluk anlayışımız: Beraet-i zimmet asıldır, hiç kimse doğuştan borçlu, suçlu ve günahkâr doğmaz. Herkesin günahı kendinedir. Hiçbir kimse bir başkasının yükünü çekmez. Sanık, suçu ispat edilinceye kadar suçsuzdur. İspat külfeti, müddeîye aittir.
8. Din anlayışımız: İnsan aklının aydınlanabilmesi için vahye ihtiyacı vardır. Medeniyetimizin bilgi kaynakları arasında Kitap en başta bulunur. Kitabın, içeriğini, ilaca nispetle prospektüs gibi görürüz. Bu itibarla önemli olanın hayat ve dinin hayata bir cevap olduğunu düşünürüz. Tekvin ve teşriin, aynı Kudret tarafından ve bir bütün oluşturmak üzere hazırlandığını kabul ederiz. Hayata göz kapayarak sadece din ile yetinmek, ilacı göz ardı ederek prospektüsü okuyarak iyileşmeye çabalamak gibi anlamsız bir tavırdır.
9. Gelenek anlayışımız: Dinî hayat, Hz. Peygamber’den görülerek alınmış ve nesilden nesile bize kadar gelmiştir. Peygambersiz bir dinin olamayacağını, Kur'ân’ı peygambersiz anlamaya kalkışanların kendilerini peygamber yerine koymak zorunda olacaklarını düşünürüz. Bu itibarla geleneği önemli görürüz. Ancak, geleneğin devamı için, kendi içinde yeniliklere açık olunması ve zamanla bu yeniliklerin eskilerin yerini alması ve bu şekilde geleneğin sürdürülmesinin mümkün olacağına inanırız. Güneşin sürekli patlamalarla hep parlak kalabilmesi gibi, istikrar ve bekanın ancak gelenek içinde kalınarak ama sürekli bir değişim içinde mümkün olabileceğini düşünürüz. Bu itibarla, şeriat, sünnet gibi kavramların kapalı sistemleri ifade etmeden çok, dinin, hayatla koşut olarak ona anlam kazandırması, yerine göre yönlendirmesi, çekip çevirmesi anlamında dinamizmini ifade eden süreçler olması gerektiğini kabul ederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...