İskoç Katolik bir anneden, Protestan
Panama’lı bir babadan doğuyorsunuz. Yaşınız belli bir olgunluğa ulaşıyor ve Müslümanlığı
seçiyorsunuz.
Böyle bir haberi duyunca siz de bir
Müslüman olarak seviniyorsunuz, hidayete erdiren Allah’a hamd olsun diyor,
huzur duyuyorsunuz.
Sonra o kız sizden medet umuyor.
İçinde bulunduğu durumlar için uygun reçeteleriniz, kabul edilebilir
çözümleriniz var mı diye size soruyor. Siz ise kendinden emin “Tabi, bak bu koca
koca kara ciltli kitaplar var ya onlar ağzına kadar sorunlar ve çözümleri ile
doludur!” diyorsunuz ve bakışlarınız artık bir çay parası bile etmez olan yirmi
beş kuruşu bahşiş verdiği berberin yüzüne tuhaf bir biçimde bakması üzerine “Ben
falan köyün muhtarı ağa adamım, az veremem, az veremem!” diyen yörük ağası muhtar
gibi üstelik bir de havalara giriyorsunuz.
Sonra daha da kötüsü o kızın ve
emsallerinin sorunlarına çözüm diye sıraladığınız fetvaların, onun neredeyse
hiçbir derdine derman olmadığını da bir türlü göremiyorsunuz. Çünkü verdiğiniz
ilaçlar mücerrepti, nicelerine daha önce verilmişti ve hepsi de iyi olmuşlardı.
Bu vaka, dolayısıyla neden ümitsiz bir vaka olsundu, sorun behemehal çözülmüş
olmalıydı.
Geri bildirim de zaten yoktu.
Takip de keza öyle.
Ama en azından genel bir duruma
bakılabilirdi. Elimizdekiler birer birer kayıp gidiyor mu, yoksa onun durumuna
bakıp da imrenerek yüzlercesi onun yerinde olmak için can mı atıyordu?!
“Benim gibi İngiltere’de
(Amerika’da ve tüm Avrupa’da) müslüman olmuş kadınlar, Müslüman erkeklerle
evlenmek istemiyorlar, daha çok Müslüman olmayanlarla evliliği tercih ediyorlar…”
diyordu.
Hayretle soruyorum: “Neden?”
“Çünkü!” diyor ve anlatıyordu: “Batı
kültüründe yetişmiş bir kadın, erkek kadın ilişkileri açısından rahat oluyor,
tahsil ve iş icabı her zaman ve her yerde erkeklerle beraber bulunuyor, kişisel
özgürlük içinde yetiştiği için nereye gideceğini, ne zaman ve nasıl gideceğini
hep kendisi belirliyor, kendi yaşantısı ile ilgili her türlü kararı kendisi
alıyor, hiçbir şekilde kendisine karışanı olmuyor. Evleneceği erkeği kendisi
buluyor ve kendisi seçiyor. Görücü usulü ona çok yabancı geliyor ve hele
evlendirilmesine aileden de olsa birilerinin karışmasını asla kabul edilebilir
bulmuyor”.
Vesselam Müslüman da olsa
sonuçta “batılı bir kadın” olduğu gerçeği değişmiyor.
Ekliyor: “İngiltere’de Müslüman (olmuş)
kadınlar Müslüman erkekler ile evlenmeye yanaşmıyorlar ya da çok istekli
olmuyorlar, çünkü Müslüman erkekler kadın haklarına ve özgürlüklerine riayet
etmiyorlar. Kadın erkek ilişkilerine çok sınırlayıcı bakıyorlar. Kadının
evinden çıkmasına izinsiz asla rıza göstermiyorlar. Kur’an’da yazıyor diye
kadınları dövebiliyorlar. Miras taksiminde ve benzer konularda işine hangisi
gelirse onu esas alıyorlar ve her şeyi kendi çıkarları doğrultusunda
kullanıyorlar. Kadını, kişilik ve özgürlük sahibi olarak görmek yerine kendilerine
tabi kılmak istiyorlar…”
Bu minval üzere sıralıyor, Batı’da
yaşayan Batılı Müslüman hanımların dertlerini ve beklentilerini.
Rica ve minnet duygularıyla
hallerini anlamamızı bekliyorlar ve durumlarına uygun bir cevap/ fetva
bekliyorlar. Biz ise yukarıdan bir bakış ve üslup ile: “Bu bizim işimiz, bu işi
biz biliriz, biz ne dersek o olur, din ve fıkıh bizden sorulur, yetkili olan
biziz!” gibi tavır ve ağızlarla uysa da uymasa da kestirip atıveriyoruz.
Nitekim bunu
Mecmau’l-fıkhi’l-islâmî’ye bu konuda adeta yalvarırcasına bir çıkış yolu
gösterilmesi ricasında bulunan Washington Uluslararası İslam Düşüncesi
Enstitüsü’nün soru üslubunda ve heyetin yukarıdan ve kestirmeci cevap ve tavrında
görebiliyoruz.
Washington Uluslararası İslam
Düşüncesi Enstitüsü’nün soruları:
Üçüncü soru: Birçok Müslüman hanım, çoğu zaman
kendilerine denk Müslüman erkek
bulunmadığını dolayısıyla her an kötü bir yola düşme ya da şiddetli
geçim sıkıntısına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarını iddia
etmektedirler. Bu durumda Müslüman bir kadının özellikle Müslüman olabileceğini
umarak bir gayrimüslimle evlenmesinin hükmü nedir?
Cevap: Müslüman bir hanımın gayrimüslim biriyle
evlenmesi dinimizde, kitap, sünnet ve icma delilleriyle yasaklanmıştır. Böyle bir evlilik gerçekleşse bile bâtıl
(hükümsüz) olup nikah akdine bağlanan hiçbir hukuki sonucu doğurmaz ve bu
evlilikten doğan çocuklar da gayrimeşru sayılır. Bu evliliğin erkeğin Müslüman
olması beklentisi ile yapılması ise bu hükmü değiştirmez.
Dördüncü Soru: Evlendikten sonra Müslüman olmuş bir
kadınla henüz Müslüman olmayıp küfür üzere bulunan eşi arasında karı koca
ilişkilerinin devam etmesinin hükmü nedir?
Kadının bu kocasından ayrılması
halinde kötü yola düşmelerinden ve toplum içinde kaybolup gitmelerinden endişe
ettiği çocukları bulunduğu ve aralarında evlilik ilişkisinin devam etmesi
durumunda kocanın Müslüman olacağını ümit ettiği de dikkate alınırsa eşiyle arasındaki
bu ilişkinin devam etmesinin hükmü ne
olur?
Ayrıca, kadın kocasının hidayete
ermesi noktasında fazla ümitli olmamakla beraber, kocası kendisine iyi
muamelede bulunuyorsa ve kocasını terk ettiğinde Müslüman bir koca bulamaması
muhtemel ise bu durumda hüküm farklı olur mu?
Cevap: Kocanın Müslüman olmayı kabul etmediği bir
durumda karısının İslam’a girmesi ile aralarındaki nikah akdi kendiliğinden
bozulur. Artık bu kadının kocası ile ailevi ilişkisini sürdürmesi caiz
değildir. Ancak kadın iddet süresini tamamlamak için bekler ve kocasının bu
süre içerisinde Müslüman olması halinde önceki nikah akdi altında kocasına
döner. Fakat kadının iddet süresi sona erdiği halde kocası hala Müslüman
olmamışsa, bu durumda evlilik akdi tamamen sona erer. Artık bu süre sona
erdikten sonra koca Müslüman olup, eski eşine dönmek isterse bu ancak yeni bir
nikah akdi ile mümkün olur. Kocanın -Müslüman olmadığı sürece –eşine iyi
muamelede bulunmasının ise böyle bir evlilik
ilişkisinin sürdürülmesini caiz kılacak bir etkisi yoktur. (İslam
Fıkıh Akademisi, Kararar ve Tavsiyeler, Karar sayısı 11, İstanbul 1995,
s. 42)
Bu tavır bizler için rahatsız
edici olmasa da kor ateşi avucunda tutanlar için üzücü ve zorluk çıkarıcı
olabiliyor. O yüzden halini, dilini bilemediğimiz bu insanların durumu ile ilgili,
bizim kendimize ait cevapları birer fetva gibi sunuvermek ve ondan sonra da o
kor ateşi avucunda tutan bu insanlardan bizim rahat tavırlarımızı beklemek
doğrusu hikmetine iman ettiğim bu dinin ruhuna uymuyor, adalet ve insafa
sığmıyor.
Adem-i cevaza delil olarak
kullanılan âyetlerin fiilî savaş halinde bulunan müşrik Araplarla her türlü
ilişkinin kesilip atılması bağlamında inen ayetler olduğu görülüyor. Ayetler,
müşrik Araplara özgü iken, genelleştiriliyor ve bu yasakların Kura’an’a da
söylettirilmesi sağlanıyor.
Bulgaristan gibi Müslümanlarla gayri
Müslimlerin iç içe yaşadıkları yörelerde bu tür evliliklerin –caiz görülmese
bile- çokça yapıldığı biliniyor. Küreselleşme ile birlikte bu türden evliliklerin
dünya ölçeğinde giderek yaygın bir hal alacağı öngörülüyor.
Bu yazı bağlamında hiçbir şey
Garibce’yi “İngiltere’de Müslüman (olmuş) kadınlar Müslüman erkekler ile
evlenmeye yanaşmıyorlar ya da çok istekli olmuyorlar, çünkü Müslüman erkekler
kadın haklarına ve özgürlüklerine riayet etmiyorlar.” tespiti kadar yaralayıcı
ve üzücü olmamıştır.
Nitekim Almanya’daki Türk ve Müslüman
firmaları için vaktiyle sormuş olduğum
ürettikleri ürünlerin “İçindekiler” etiketine güvenip güvenemeyeceğimizi
sorduğumda almış olduğum “Alman firmalarına güvenebiliriz, ama Türk firmalarına
güvenemeyiz” tespitinin üzücü olması gibi.
Din ahlaktı, din doğruluktu ,
din güvendi ve güven vermekti.
“Kul âmentü billah sümme’stekim!”
“İnandım de ve sonra dosdoğru
ol!”
Siz bir kadın olsaydınız
güvenemediğiniz, size asla güven vermeyen bir erkeğin koynuna girmek,
hayatınızı onun hayatı ile birleştirmek ister miydiniz?
Biz damdan düşmedik. O yüzden de
halinden anlayamadık.
Damdan düşene damdan düşeni
getirin.
Şeb-i yeldayı müneccim muvakkit ne bilir?
Mübtelâyı gâma sor kim geceler kaç saat!
Allah yüzümüze baksın ve işlerimizi asan eylesin!
Dua ile!
07.01.2013
GARİBCE
hocam yüreğinize sağlık... Türkiye şartlarında da durum aynı kadınların erkeklere güvenmesi uzun zaman alıyor ve belkide sadece bu yüzden çoğu kadın çalışma hayatına girmeden evlilik yapmıyor, ilişkilerde güven de büyük problem tabi ki.. Allah selamet versin inşallah hepimize
YanıtlaSilherdogan38@
YanıtlaSilYıllar öncesi ben bu soruları Garibce'ye, gün ortasında,tatilde sormuştum da, şimdiki gibi ateş bacayı sarmışcasına bir telaş içinde görmemiştim..O zaman da yukarıda adı geçen fıkıhçıların görüşlerine atıfta bulunduğunu hatırlar gibiyim..Anca bu gün görüyorum ki, Garibce, elini taşın altına sokma gayreti içerisine girmiş bulunmaktadır. Ama işi de zor...Bırakalım Elizabeth'i, bizim Ayşe'ler,Fatma'lar no'lacak...?Yurt dışında olduğu gibi yurt içinde de durumları farklı değil....Hocam işiniz ateşten gömlektir....Görelim bakalım yeni dr.larınız nasıl bir reçete sunacaklar...!
Dünyada hiçbir topluluk, karşı kültüre gelin vermez. Herkes iyi bilir ki bu gelin giderse bir daha gelmez, gelin de çocukları da kaybedilmiş olur. Bosna'da Sırp veya Hırvat erkeklere verilen Müslüman kızlar kaybedilmiştir. Bazı erkeklerin kabalığını bahane tutarak kızlarımızı ve torunlarımıza kaybetmek ne mantıktır? Dünyada yaklaşık 2 milyar Müslüman var. Yarısı kadın olsa 1 milyar erkek, bunların da yarısı çocuk olsa, 500 milyon erkek, bunların da beşte dördünü evli saysak 100 milyon bekar erkek var. Bekar Müslüman bir kadın için 100 milyondan birini seçme imkanı var. Gerekirse hicret etsin, iş için, eğitim için, rahat hayat için hicret edenler, doğru bir evlilik için neden hicreti düşünmez? Veya dışarıdan damat getirsin. Yani isyene imkanlar ve alternatifler çoktur. Yok ben illaki gavurla evleneceğim diyene de kıvırtmaya gerek yoktur. Sanki bütün gavur erkekler cennetten çıkma ak kaşık mı? Laftan anlamayan kızımız gavurla evlenirse, yarın problem yaşayınca hocaya veya ailesine hangi yüzle gelebilir. Kendi düşen ağlamaz.
YanıtlaSil