28 Ocak 2013 Pazartesi

Kaba sabalık bedavetten mi miras kaldı?




Bir söz vardır; hadis olarak rivayet ediliyor.
Buna göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuş:
“Kim badiyede yaşarsa kaba saba olur, kim av peşinde koşturursa gaflet içre olur, kim de sultana yanaşır ve onun peşine düşerse sınanır; dini hassasiyetleri kaybolur!”[1]
Aynı anlamda benzer rivayetler de vardır.
Her kim bedevi tarzı bir hayat sürerse câf yani kaba saba olur.
Çoğu kez yanlış tercüme edilebilen sözlerden biri de budur. Türkçe’de cefa kelimesi de aynı telaffuzla olduğu için hatalı olarak bu hadis/ söz “Bâdiyede yaşayan cefa çeker!” şeklinde çevrildiği olur. Oysa vakıa bu durum doğru olsa da sözün anlamıyla ilgisi yoktur.
Çöl hayatı yaşayan, hayatını badiyede idame ettiren insanlar kaba saba olurlar. Çünkü her şeyden önce zor şartlar içinde hayat mücadelesi verirler. Bu şartlar onları katı kılar.
Böylesi zor bir hayat mücadelesi içinde cahil kalırlar, bilgi sahibi olamazlar. Cehalet ise insanı kaba yapar; görgüsüzlüğü kalıcı kılar.
Bundan daha önemli bir diğer sebep de bu insanlar fazla insanlarla haşir neşir olmazlar. Sürülerinin ardından bu otlak senin o otlak benim şeklinde göçebe bir hayat sürerler. Bu yüzden de medenî olamazlar.
Medenî demek sözlük anlamı itibariyle şehirli demektir. Şehirde hayat daha kolaydır. İş bölümü esası vardır. O yüzden de insanlar birbirlerine daha çok muhtaçtır ve şehir sınırları içinde devamlı surette çok farklı insanlarla birlikte olurlar, iş yaparlar, muamelede bulunurlar. Küçük yaşlarda mektep medrese görürler. Bütün bunların sonucunda o insanlar ister istemez adab-ı muaşeret kurallarını öğrenirler, incelirler, nezaketi, nezaheti, saygıyı, nerede nasıl davranması gerektiğini öğrenirler.
Bunları kendi gözlemlerimiz de doğrulamaktadır.
Ancak burada medenîlik ile, doğal davranış şeklinden uzaklaşarak tamamen yapmacık, özentiye ve gösterişe dayalı davranış şekillerini birbirinden ayırmak lazımdır.
Bize lazım olan doğal, ama nezaket ve nezahete dayalı bir şehirlilik olmalıdır.
Konuşurken, birbirlerine hitap ederken kaba saba ve bol küfürlü bir ağız, eşine, çocuklarına, birlikte iş yaptığı insanlara, karşılaştığı herkese laubali bir tavır elbette bedevî tavrıdır.
İnsanlar arasında mücamele olur. Yani sevmediğiniz bir insanı gördüğünüzde ona selam verip, hal hatır sormak insanın pek hoşuna gitmese de yapılması gereken bir davranış biçimidir. Keza makul ölçülerde iltifatta bulunmak da iyi bir şeydir. Ancak işi tabasbusa, dalkavukluğa götürecek kadar, ölçüyü kaçıracak biçimde ileri götürmek doğru olamaz. Böylelerine en iyi tepki yüzlerine bir avuç toprak serpmektir.
Bedevî tavırlar ile ilgili Kur’an’da atıflar vardır: Bunlardan birinde Yüce Allah şöyle buyurur:
“97. Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
98.   Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir zarar sayar ve (bundan kurtulmak için) size belâlar gelmesini beklerler. Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
99.   Bedevîlerden kimileri de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır. Harcayacaklarını, Allah katında yakınlığa ve Peygamberin dualarını almağa vesile sayarlar. Bilesiniz ki bu, (Allah katında) onlar için yakınlıktır. Allah, onları rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (et-Tevbe 9/97-99)[2]
Bu son ayetten de anlaşılıyor ki bedavetin kaba sabalıkta belirgin bir etkisi olsa da böylesi bir hayata mahkum insanların içinde iyilikler olmayacağı, onların iman ve amel-i sâlih sahibi olamayacakları anlamına da gelmez.
İyiler her zaman ve her yerde olurlar. Hem de şartlara rağmen!
Dua ile!

28.01.2013
GARİBCE


[1] السنن الكبرى للنسائ  (4 / 475) عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : مَنْ سَكَنَ الْبَادِيَةَ جَفَا ، وَمَنِ اتَّبَعَ الصَّيْدَ غَفَلَ ، وَمَنِ اتَّبَعَ السُّلْطَانَ افْتُتِنَ.

[2] الْأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (97) وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَنْ يَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ مَغْرَمًا وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَائِرَ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (98) وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللَّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلَا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (99)  [التوبة : 97 - 99]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...