Tuğba Mezararkalı’nın haber özeti şöyle: (Zaman: 26 Ocak 2013)
“Aralarında ünlü sanatçıların da bulunduğu 38 kişinin
göz altına alındığı son uyuşturucu operasyonu, Türkiye'de madde bağımlılığının
ulaştığı boyutları bir kere daha gözler önüne serdi. Adalet Bakanlığı
verilerine göre uyuşturucudan mahkum olanların sayısı 2006 yılında 2 bin 832
iken bu rakam 2012 yılında 74 bin 449'a yükseldi. Bu korkunç bilanço, denetimli
serbestlik kararıyla birlikte ortaya çıktı. Bu kapsamda Aralık 2012 sonunda
cezaevlerinden salıverilen 161 bin mahkumdan 74 bininin uyuşturucu madde
kullandığı açıklandı.”
Ah
bu insanlar!
Hep
bir arayış içindedirler.
Fakat
gelin görün ki çoğu insan ne aradığını bilmez.
Kimi
hem aradığını bilmez, hem nerede aramakta olduğunu.
Çok
az insandır ki ne aradığını bilir.
Bunların
da önemli bir kısmı aradığını nerede bulacağını bilemez.
Herkes
bir arayış içindedir.
Bunun
sonucunda bir bakmışsınız körpecik insanlarımız terörün kucağına düşmüştür.
Kimi
mafyanın elinde maşa olmuştur.
Bir
çoook büyüğümüzün “Kavga etmeyin, sevişin!” öğüdüne uyarak bir sevişmedir almış
gitmiş ve sonunda aranan şeyin orada da olmadığı anlaşılmıştı. Ama bu kez
cinselliğin gizemi kaybolmuş, korkunç bir açlık baş göstermiş, tecavüzlerin önü
alınamaz olmuştu. Evlilik oranı azalmış, yaşı ilerlemiş, boşanma oranları
artmıştı.
Keyfim
geldi demiş tüttürmüş. Keder bastı demiş tüttürmüş. Nice çocuk yaşta yavrularımız
sigara müptelası olmuş. Şimdi artık kadınlarımız da uydu bu arayışa. Huzuru
dumanda arıyoruz. İçimize çektiğimiz duman ağzımızdan burnumuzdan geliyor, ama
biz keyfini çıkarma derdindeyiz. Bu belli ki bir nikmet (azap). Hiç nimet
olsaydı ağzımızdan burnumuzdan gelir miydi?
Ama
gel gör ki bu illet almış başını gidiyor. Son senelerde ortaya konulan
mücadelelerin gözle görülür başarısı olduğu söyleniyor. Bunlar sevindirici. Ama
bu meret çok yaygın. Hele bir de kızlar arasında da çok yaygınlaşan nargile
keyfi var. Mücadele, onu da kapsamına almış durumda. Bunca çaba yeterli sonuç
vermiyor. Kötü alışkanlıklar da tüm kötülükler gibi çok sari, bir anda
yayılıveriyor.
Ve
arayış sürüyor. Bir de bakmışız nice insanımız kendisini uyuşturucunun koynuna
bırakıvermiş; artık ondan başka hiçbir şey görmez olmuş. Nice canlar yanmış,
nice ocaklar sönmüş. Korkunç bir pazar olmuş. Mafyaları, terör örgütlerini
besler olmuş.
Şimdilerde
uyuşturucu bataklığında debelenen bu insanlar ne ararlar.
Herkesin
bir arayış içinde olduğu belli. Adem baba bile cennette olmasına rağmen
sıkıldı, arayış içine girdi. İyi ki Hava’sını buldu da huzura erdi.
Ne
aradığını belki oda bilmiyordu, ama onun halini bilen vardı ve imdadına
yetişmişti.
Sonra
onun çocukları dünyayı doldurdu. Ne aradıklarını bilmeden hep arayış içinde
oldular. Allah onların imdadına da yetişti. Onlara kendilerinden rol model
elçiler gönderdi. Onlarla içine düşmüş oldukları bataklıklardan düze çıkmanın
imkanını ve yolunu buldular. Buna rağmen kimi çıktı kurtuldu. Kimi battığı bataklığın
cenneti olduğunu sandı ve battıkça battı. Her avuntusu biraz daha batması
sonucunu doğurdu.
İnsanlık
tarihi boyunca uyuşturucu elbette biliniyordu. Bizim fakihler afyon gibi
uyuşturucuların kullanımının (az olması halinde) caiz olduğunu bile
söyleyebiliyorlardı. Çünkü bu gibi durumlar nadirdi, kişiseldi. Geneli ilgilendiren
bir kötülük değildi. Nadir için hüküm belirlemenin de anlamı yoktu.
Hasan Sabbah ve fedaileri Haşhaşîn
vardı. Yalancı cennetlerde yaşarlar, etrafa şer saçarlardı.
Ama
uyuşturucu, tarihte hiçbir zaman topyekun modern insanın sığınağı olması gibi
bir seraba ve arkasından içine çeken girdaba dönüşmemişti.
Modern
insan, milyonların içinde yapayalnızdı. Geleneksel bağlardan koparılmış ve
özgürlük sevdasına yokluğa savrulmuştu. Aradığı mutluluğun ne olduğunu ve
nerede araması gerektiğini bilmiyordu. Yalnızlığı ve tutamaklarının olmayışı
onu çok kolay savrulabilir hale getirmişti. Uyuşturucu imdadına yetişmiş gibi
sunuldu. Bir tattı, tatmasıyla sonuna kadar battı. Kendisini kurtarmak
istedikçe, çırpındıkça daha çok battı. Mafyanın, terör örgütlerinin elinde
oyuncağa döndü. Artık müptelası olduğu uyuşturucu için veremeyeceği hiçbir
şeyi, satamayacağı –şayet var idiyse- hiçbir değeri kalmamıştı.
İnsanları
şirkin bataklığından, içki ve kumarın girdabından çıkaran ey Nebi! Bir İsa
Mesih soluğu da bu bataklığa düşmüş insanlarımıza lazım. Biliyoruz ki sen artık
yoksun. Fakat senin kutlu yolun, hala yolcularını selamete çıkarıyor. Huzur ve
sükunun gerçek adresine işaret ediyor.
Ya
Rab! Bizi kendi halimize koyma! Bu insanlarımıza acı ve merhametini üzerimizden
esirgeme! Biz yanlış yaptık diye sen bizi kendi halimize terk etme. Bizi
doğruya ilet, hakikati göster.
İçimizdeki
boşluğu ne ile dolduracağımız bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa bir arayış
içerisindeyiz. Ne aradığımızı ve nerede bulabileceğimizi ise bilmiyoruz.
Üstelik büyük bir çoğunluk olarak nasıl bir durumda olduğumuzu bile bilmiyoruz.
Şimdi Peygamberin çıka gelse, ehl-i Tâif gibi onu bile taşlayacaklar çok
içimizde.
Medet
Allah’ım! Bize lazımdır rahmet!
Medet
Allah’ım! Çektirme bize zahmet!
Bir
seraptır ki insanlığın önünde
Hakikat
nedir göremez, bu ne perde
Bir
girdap ki çekiyor, kurtarsın bizi
İsa
Mesih soluğu Peygamber izi
29.01.2013
GARİBCE
ey Nebi! Bir İsa Mesih soluğu da bu bataklığa düşmüş insanlarımıza lazım
YanıtlaSilLütfen anlayamadım.. daha açık yazarmısınız.
İsa mesih soluğu diriltici bir dokunuştan kinayedir.
SilNebi'ye sesleniş ise vaktiyle kutlu elinin değdiği gibi, şimdi de yolun bizi düze çıkarsın anlamında bir yakarıştır.