5 Ocak 2013 Cumartesi

Kötülüklerin anası ipten boşanmış!




Dinlerde “tabu” denilen bir şey vardır. Onlara dokunulamaz, yanaşılamaz.
Bizim dinimizde de Haramlar vardır. Bunlar da birer sınır çizgisidir, aşılamaz, hatta yanına yaklaşmak bile pek akıl kârı değildir. Kurtuluş için uzak durmakta yarar vardır.
Bu haramlardan bir kısmı kimlik inşasıyla ilgilidir; Hz. Âdem’in cennetteki ağacı gibidir. Ne olduğu çok da önemli değildir. Önemli olan, ona saygının sürdürülüp sürdürülmemesi, sınır olarak belirlenen çizginin aşılıp aşılmamasıdır.
Bizim için de domuz eti ve putlar adına kesilen kurbanların yenilmesi gibi çok az sayıda haramlar böyledir.
Haramlardan öyleleri de vardır ki, yarar ve zarar değerlendirilmesinde zararlı tarafın ağır basması sonucu yasaklanmış şeylerdir. Bunlar, esasında her sağduyu ve aklı başında insanın yapacağı bir davranış biçiminin dinî esaslar içine de alınmış olmasından başka bir şey değildir. Nitekim Hz. Ebu Bekir gibi nice sağduyu sahibi insan, İslam öncesinde bile ağzına bir damla içki koymamışlardır. 
Bu türden haramların en başında hamrın yani şarabın haram olması gelir.
Hamr = Şarap, Hz. Peygamber’in de belirttiği üzere üzüm ve hurmadan yapılan özel içkinin adıdır[1]. Diğer nesnelerden yapılan içkiler ise ya kıyas yoluyla ya da dilin imkanları içerisinde aynı hükme katılmıştır. Bununla birlikte aralarında birçok yönden farklılıklar da bulunmaktadır. Söz gelimi Hanefî imamları hamr’dan tek bir damlayı bile içki içme suçunun oluşması için yeterli görürlerken, diğer içkilerden sarhoş olacak kadar içmiş olmayı gerekli görürler. Ayrıca diğerlerinin haramlık derecesinin daha alt düzeyde olduğunu kabul ederler, onların temellükünü ve alım satımını caiz,  başka biri tarafından itlaf edilmesi vb. gibi durumlarda tazmin edilmesini gerekli görürler.[2]
Suç ve cezanın kanuniliği esastır. Yani neyin suç olduğunun ve bütün unsurları ile oluşması halinde cezasının ne olduğunun belli olması önemli bir ilkedir. Bu itibarla bizzat Kur’an nassı ile yasaklanmış olan  hamr (=şarab)ın ve diğer içkilerin içiminin suç oluşturmasıyla, günah olması arasını ayırmak lazım gelir. Diğer içkilerden sarhoş olmadıkça suç unsurunun oluşmaması onların içiminin günah olmadığı anlamına gelmez.
Belli ki içkinin her türlüsünün içimi –dereceleri farklı olsa bile- günahtır. Çünkü bunların en masumu bile sonuç itibariyle insanlığımıza zarar vermektedir. Bunlar yüzünden yara alan insanlığımız, her alanda sıkıntıya girmekte hiç olmadık, beklenmedik acı sonuçların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir.  O yüzden de bizzat Hz. Peygamber tarafından hamr (içki) bütün kötülüklerin anası olarak takdim edilmiştir. Bu gerçekliği herkesin anlayabileceği bir temsil ile de şöyle anlatmıştır:
Hz. Osman rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber  şöyle buyurmuştur:
“İçkiden (hamr) uzak durun! Çünkü içki, kötülüklerin anasıdır. 
Sizden önce yaşamış bir adam, insanlardan uzaklaşıp bir yerde uzlete çekilerek Allah’a ibadet etmekteydi. Fakat, fahişe bir kadın ona aşık oldu. Bu fahişe kadın, cariyesini ona göndererek bir meselede şahitlik yapması için evine çağırttı.
Adam, kadının çağrısına uyarak cariye ile birlikte çağrıldığı eve gitti. Adam eve girince geçtiği her kapı, cariye tarafından arkadan kapatılıyordu. Nihayet güzel bir kadının yanına vardı. Kadının yanında bir çocuk ve bir içki kâsesi bulunmaktaydı. Kadın, adama şöyle dedi: 
Vallahi! Ben seni, şahitlik yapman için çağırmadım. Ben senden; benimle ilişkiye girmeni veya bu çocuğu öldürmeni ya da şu içkiyi içmeni istiyorum. Bunlardan birini yapmak mecburiyetindesin.’
Bu durum üzerine adam (en hafifi diye) içki içmeyi seçti ve sarhoş oluncaya kadar içti. Sarhoş olunca kadınla bir oldu ve yaptığı bu çirkin amelleri kimseye söylemesin diye çocuğu da öldürdü.
Siz, içkiden uzak durun! Çünkü o, imanla bir arada asla bulunmaz. Muhakkak onlardan biri, diğerini çıkartır.[3]
Hadiste “hamr” geçmesi, o iklimdeki içkilerin geneli itibariyle üzüm ve hurmadan yapılmakta olan şarap olması hasebiyledir. Söz konusu olumsuz sonuçları doğurması bakımından diğerlerinin hamr’dan farkı yoktur. O yüzden de Hz. Peygamber’in bu anlatımını bütün içkiler için eşdeğerde almak gerekir.
Bizim dinimiz somut hükümleri verirken, bunların arkasında yatan asıl ilkeleri de verir. Böylece hüküm o somut olayla ilişkili kalmaz, emsallerine de yürür.
Bu önemli ilkelerden bir kısmı da içki ile ilgili şu ayet-i kerimelerde içkin bulunmaktadır:
“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan; içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ın anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”[4] (Mâide 5/90-91)
Buna göre şeytan işi her türlü murdarlıktan uzak durmak gerekir.
Aramıza düşmanlık sokacak olan, bizi hak ve hakikatten ayıran, kin ve düşmanlığa sevk eden her türlü fiil ve davranıştan kaçınmak lazım gelir.
Dünyada salt yararlı ve salt zararlı hiçbir şey yoktur. Öyle olunca ölçüt hangi kefesinin ağır bastığına bakmak ve o tarafı tercih etmektir. İçkide bile elbette bir takım yararlar vardır. Ama onun zararı ve günahı çok daha büyüktür[5]. Öyle ise akıl sahipleri için gerekli olan bu tür fiillerden, şeytan işi pisliklerden uzak durmaktır.
Uzak durun, ey akıl sahipleri! Duydunuz mu?
Duyduk ve de uyduk Ya Rabbi! Hz. Ömer ve diğer ashabın çağrına icabetleri gibi biz de bu şeytan işi pislikten vazgeçtik, ağzımıza damlasını bile koymamaya azmettik.
Sen ki bizim aklımıza ne hitap ettin de biz onu makul bulmadık.
Ne bir mazeretimiz ne de başka bir tavrımız olabilir. Uyduk ya Rabbi! Duyduk ve uyduk ya Rabbi!
Sen yeter ki aklımızı başımızdan alma! Aklımızı başımızdan alacak fettanlara fırsat verme. Bizi zaaflarımızın, gözümüzü bürüyen arzularımızın zebunu kılma.
İçkiyi serbest bırakıp da sonuçlarından şikayetçi olan beyinsizlere de hakikatin penceresini azıcık da olsa arala da karanlık dünyalarına birazcık olsun bir ışık huzmesi insin de onlar da önlerini görsün ve felah bulsun, Çünkü onlar sarhoş oldukça biz ayık olsak da bizim de huzurumuz kalmıyor.
Nasıl huzur bulalım ki? Birçoğu kendini kaybetmiş, belki altına etmiş halde eve geliyor ve sabahlara kadar kendisini bekleyen karısının yüzünde gözünde morartmadık yer bırakmıyor. Duvara kafasını vuruyor, komşular uykudan deprem oldu zannıyla fırlıyor. Etrafa kusmuk saçıyor. Ağız kokusu otobüste vb. yolcuları rahatsız ediyor. Trafikte üstümüze üstümüze geliyorlar mallarımız itlaf ediyorlar ve canımızı alıyorlar. Bir çok cinayeti işlemeye içkiyi yol ediniyorlar. Hal böyle iken nasıl emin olalım ki?!
Cümlemize acı Ya Rabbi!
İyilerimiz daha cesur olsun, kötülükler karşısında daha bir dik dursun.
Kötülüğü kimsenin mayası kılma. Onlar da kirli elbiseler gibi yıkanınca temizlenebilir olsunlar.
Tevbe kapısını bir an olsun bizlere kapama!
Bizi, umudunu kaybedenlerden kılma!
Sarhoşumuzu ayık eyle.
Ayıklarımızı da “Her günah içki gibi sarhoşluk verseydi dünyada tek bir ayık kimse kalmazdı” diyen tiryakinin sözünden gaflet içre eyleme.
O içti, sarhoş oldu, günahı belli oldu.
Ama ben gıybet ettim, ölü kardeşimin etini yedim, ne orucum bozuldu, ne yüzüm kızardı…
İşte bu da olmadı!
Müslümanlık zor mu ne!
Dua ile!

05.01.2012
GARİBCE


[1] صحيح مسلم ـ مشكول وموافق للمطبوع - (6 / 89) « الْخَمْرُ مِنْ هَاتَيْنِ الشَّجَرَتَيْنِ النَّخْلَةِ وَالْعِنَبَةِ ».
[2] الاختيار لتعليل المختار - (4 / 106) ( وحرمة هذه الأشربة دون حرمة الخمر ) لأن حرمة الخمر قطعية على ما مرّ ، وحرمة هذه اجتهادية ( فيجوز بيعها وتضمن بالإتلاف )
[3] السنن الكبرى للنسائي - (5 / 101) 5156- أَخْبَرَنَا سُوَيْدُ بْنُ نَصْرٍ ، قَالَ : أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللهِ ، عَنْ مَعْمَرٍ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ أَبِي بَكْرِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْحَارِثِ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : سَمِعْتُ عُثْمَانَ يَقُولُ : اجْتَنِبُوا الْخَمْرَ فَإِنَّهَا أُمُّ الْخَبَائِثِ ، إِنَّهُ كَانَ رَجُلٌ مِمَّنْ خَلاَ قَبْلَكُمْ يَتَعَبَّدُ فَعَلِقَتْهُ امْرَأَةٌ غَوِيَّةٌ ، فَأَرْسَلَتْ إِلَيْهِ جَارِيَتَهَا فَقَالَتْ لَهُ : أَنَا أَدْعُوكَ لِلشَّهَادَةِ فَانْطَلَقَ مَعَ جَارِيَتِهَا ، فَطَفِقَتْ كُلَّمَا دَخَلَ بَابًا أَغْلَقَتْهُ دُونَهُ حَتَّى أَفْضَى إِلَى امْرَأَةٍ وَضِيئَةٍ عِنْدَهَا غُلاَمٌ وَبَاطِيَةُ خَمْرٍ ، فَقَالَتْ : إِنِّي وَاللَّهِ مَا دَعْوَتُكَ لِلشَّهَادَةِ ، وَلَكِنْ دَعْوَتُكَ لِتَقَعَ عَلَيَّ أَوْ تَشْرَبَ مِنْ هَذِهِ الْخَمْرِ كَأْسًا أَوْ تَقْتُلَ هَذَا الْغُلاَمَ ، قَالَ : فَاسْقِينِي مِنْ هَذَا الْخَمْرِ كَأْسًا ، فَسَقَتْهُ كَأْسًا ، فَقَالَ : زِيدُونِي فَلَمْ يَرِمْ حَتَّى وَقَعَ عَلَيْهَا وَقَتَلَ النَّفْسَ ، فَاجْتَنِبُوا الْخَمْرَ ؛ فَإِنَّهَا وَاللَّهِ لاَ يَجْتَمِعُ الإِيمَانُ وَإِدْمَانُ الْخَمْرِ إِلاَّ أَوْشَكَ أَنْ يُخْرِجَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ.
[4]  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (90) إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ [المائدة : 90 ، 91]
[5] يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا  [البقرة : 219]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...