Dinlerde “tabu” denilen bir şey vardır.
Onlara dokunulamaz, yanaşılamaz.
Bizim dinimizde de Haramlar vardır. Bunlar da
birer sınır çizgisidir, aşılamaz, hatta yanına yaklaşmak bile pek akıl kârı
değildir. Kurtuluş için uzak durmakta yarar vardır.
Bu haramlardan bir kısmı kimlik inşasıyla
ilgilidir; Hz. Âdem’in cennetteki ağacı gibidir. Ne olduğu çok da önemli
değildir. Önemli olan, ona saygının sürdürülüp sürdürülmemesi, sınır olarak
belirlenen çizginin aşılıp aşılmamasıdır.
Bizim için de domuz eti ve putlar adına
kesilen kurbanların yenilmesi gibi çok az sayıda haramlar böyledir.
Haramlardan öyleleri de vardır ki, yarar ve
zarar değerlendirilmesinde zararlı tarafın ağır basması sonucu yasaklanmış şeylerdir.
Bunlar, esasında her sağduyu ve aklı başında insanın yapacağı bir davranış
biçiminin dinî esaslar içine de alınmış olmasından başka bir şey değildir.
Nitekim Hz. Ebu Bekir gibi nice sağduyu sahibi insan, İslam öncesinde bile
ağzına bir damla içki koymamışlardır.
Bu türden haramların en başında hamrın yani
şarabın haram olması gelir.
Hamr = Şarap, Hz. Peygamber’in de belirttiği
üzere üzüm ve hurmadan yapılan özel içkinin adıdır[1].
Diğer nesnelerden yapılan içkiler ise ya kıyas yoluyla ya da dilin imkanları
içerisinde aynı hükme katılmıştır. Bununla birlikte aralarında birçok yönden
farklılıklar da bulunmaktadır. Söz gelimi Hanefî imamları hamr’dan tek bir
damlayı bile içki içme suçunun oluşması için yeterli görürlerken, diğer
içkilerden sarhoş olacak kadar içmiş olmayı gerekli görürler. Ayrıca
diğerlerinin haramlık derecesinin daha alt düzeyde olduğunu kabul ederler,
onların temellükünü ve alım satımını caiz, başka biri tarafından itlaf edilmesi vb. gibi
durumlarda tazmin edilmesini gerekli görürler.[2]
Suç ve cezanın kanuniliği esastır. Yani neyin
suç olduğunun ve bütün unsurları ile oluşması halinde cezasının ne olduğunun
belli olması önemli bir ilkedir. Bu itibarla bizzat Kur’an nassı ile
yasaklanmış olan hamr (=şarab)ın ve
diğer içkilerin içiminin suç oluşturmasıyla, günah olması arasını ayırmak lazım
gelir. Diğer içkilerden sarhoş olmadıkça suç unsurunun oluşmaması onların
içiminin günah olmadığı anlamına gelmez.
Belli ki içkinin her türlüsünün içimi –dereceleri
farklı olsa bile- günahtır. Çünkü bunların en masumu bile sonuç itibariyle insanlığımıza
zarar vermektedir. Bunlar yüzünden yara alan insanlığımız, her alanda sıkıntıya
girmekte hiç olmadık, beklenmedik acı sonuçların ortaya çıkmasına sebebiyet
verebilmektedir. O yüzden de bizzat Hz.
Peygamber tarafından hamr (içki) bütün kötülüklerin anası olarak takdim
edilmiştir. Bu gerçekliği herkesin anlayabileceği bir temsil ile de şöyle
anlatmıştır:
Hz. Osman rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“İçkiden (hamr) uzak durun! Çünkü içki, kötülüklerin anasıdır.
Sizden önce yaşamış bir adam, insanlardan
uzaklaşıp bir yerde uzlete çekilerek Allah’a ibadet etmekteydi. Fakat, fahişe
bir kadın ona aşık oldu. Bu fahişe kadın, cariyesini ona göndererek bir
meselede şahitlik yapması için evine çağırttı.
Adam, kadının çağrısına uyarak cariye ile
birlikte çağrıldığı eve gitti. Adam eve girince geçtiği her kapı, cariye
tarafından arkadan kapatılıyordu. Nihayet güzel bir kadının yanına vardı.
Kadının yanında bir çocuk ve bir içki kâsesi bulunmaktaydı. Kadın, adama şöyle
dedi:
‘Vallahi! Ben seni,
şahitlik yapman için çağırmadım. Ben senden; benimle ilişkiye girmeni veya bu
çocuğu öldürmeni ya da şu içkiyi içmeni istiyorum. Bunlardan birini yapmak
mecburiyetindesin.’
Bu durum üzerine adam (en hafifi diye) içki içmeyi seçti ve sarhoş oluncaya kadar içti. Sarhoş
olunca kadınla bir
oldu ve yaptığı bu çirkin amelleri kimseye söylemesin diye çocuğu da öldürdü.
Siz, içkiden uzak durun! Çünkü o, imanla bir arada asla bulunmaz. Muhakkak onlardan biri, diğerini
çıkartır.”[3]
Hadiste “hamr” geçmesi, o iklimdeki içkilerin geneli itibariyle üzüm ve
hurmadan yapılmakta olan şarap olması hasebiyledir. Söz konusu olumsuz
sonuçları doğurması bakımından diğerlerinin hamr’dan farkı yoktur. O yüzden de Hz.
Peygamber’in bu anlatımını bütün içkiler için eşdeğerde almak gerekir.
Bizim dinimiz somut hükümleri verirken, bunların arkasında yatan asıl
ilkeleri de verir. Böylece hüküm o somut olayla ilişkili kalmaz, emsallerine de
yürür.
Bu önemli ilkelerden bir kısmı da içki ile ilgili şu ayet-i kerimelerde
içkin bulunmaktadır:
“Ey iman
edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal
okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa
eresiniz.
Şeytan; içki
ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ın anmaktan ve
namazdan alıkoymak ister. Artık siz bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”[4] (Mâide
5/90-91)
Buna göre şeytan işi her türlü murdarlıktan uzak durmak gerekir.
Aramıza düşmanlık sokacak olan, bizi hak ve hakikatten ayıran, kin ve
düşmanlığa sevk eden her türlü fiil ve davranıştan kaçınmak lazım gelir.
Dünyada salt yararlı ve salt zararlı hiçbir şey yoktur. Öyle olunca
ölçüt hangi kefesinin ağır bastığına bakmak ve o tarafı tercih etmektir. İçkide
bile elbette bir takım yararlar vardır. Ama onun zararı ve günahı çok daha
büyüktür[5].
Öyle ise akıl sahipleri için gerekli olan bu tür fiillerden, şeytan işi
pisliklerden uzak durmaktır.
Uzak durun, ey akıl sahipleri! Duydunuz mu?
Duyduk ve de uyduk Ya Rabbi! Hz. Ömer ve diğer ashabın çağrına
icabetleri gibi biz de bu şeytan işi pislikten vazgeçtik, ağzımıza damlasını
bile koymamaya azmettik.
Sen ki bizim aklımıza ne hitap ettin de biz onu makul bulmadık.
Ne bir mazeretimiz ne de başka bir tavrımız olabilir. Uyduk ya Rabbi! Duyduk
ve uyduk ya Rabbi!
Sen yeter ki aklımızı başımızdan alma! Aklımızı başımızdan alacak
fettanlara fırsat verme. Bizi zaaflarımızın, gözümüzü bürüyen arzularımızın
zebunu kılma.
İçkiyi serbest bırakıp da sonuçlarından şikayetçi olan beyinsizlere de
hakikatin penceresini azıcık da olsa arala da karanlık dünyalarına birazcık
olsun bir ışık huzmesi insin de onlar da önlerini görsün ve felah bulsun, Çünkü
onlar sarhoş oldukça biz ayık olsak da bizim de huzurumuz kalmıyor.
Nasıl huzur bulalım ki? Birçoğu kendini kaybetmiş, belki altına etmiş
halde eve geliyor ve sabahlara kadar kendisini bekleyen karısının yüzünde
gözünde morartmadık yer bırakmıyor. Duvara kafasını vuruyor, komşular uykudan
deprem oldu zannıyla fırlıyor. Etrafa kusmuk saçıyor. Ağız kokusu otobüste vb. yolcuları
rahatsız ediyor. Trafikte üstümüze üstümüze geliyorlar mallarımız itlaf
ediyorlar ve canımızı alıyorlar. Bir çok cinayeti işlemeye içkiyi yol
ediniyorlar. Hal böyle iken nasıl emin olalım ki?!
Cümlemize acı Ya Rabbi!
İyilerimiz daha cesur olsun, kötülükler karşısında daha bir dik dursun.
Kötülüğü kimsenin mayası kılma. Onlar da kirli elbiseler gibi yıkanınca
temizlenebilir olsunlar.
Tevbe kapısını bir an olsun bizlere kapama!
Bizi, umudunu kaybedenlerden kılma!
Sarhoşumuzu ayık eyle.
Ayıklarımızı da “Her günah içki gibi sarhoşluk verseydi dünyada tek bir
ayık kimse kalmazdı” diyen tiryakinin sözünden gaflet içre eyleme.
O içti, sarhoş oldu, günahı belli oldu.
Ama ben gıybet ettim, ölü kardeşimin etini yedim, ne orucum bozuldu, ne
yüzüm kızardı…
İşte bu da olmadı!
Müslümanlık zor mu ne!
Dua ile!
05.01.2012
GARİBCE
[1] صحيح مسلم ـ مشكول وموافق للمطبوع
- (6 / 89) « الْخَمْرُ مِنْ هَاتَيْنِ الشَّجَرَتَيْنِ النَّخْلَةِ وَالْعِنَبَةِ
».
[2] الاختيار لتعليل المختار -
(4 / 106) ( وحرمة
هذه الأشربة دون حرمة الخمر ) لأن حرمة الخمر قطعية على
ما مرّ ، وحرمة هذه اجتهادية ( فيجوز بيعها وتضمن بالإتلاف )
[3] السنن الكبرى للنسائي - (5 /
101) 5156- أَخْبَرَنَا
سُوَيْدُ بْنُ نَصْرٍ ، قَالَ : أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللهِ ، عَنْ مَعْمَرٍ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ
، عَنْ أَبِي بَكْرِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْحَارِثِ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ
: سَمِعْتُ عُثْمَانَ يَقُولُ : اجْتَنِبُوا الْخَمْرَ فَإِنَّهَا أُمُّ الْخَبَائِثِ
، إِنَّهُ كَانَ رَجُلٌ مِمَّنْ خَلاَ قَبْلَكُمْ يَتَعَبَّدُ فَعَلِقَتْهُ امْرَأَةٌ
غَوِيَّةٌ ، فَأَرْسَلَتْ إِلَيْهِ جَارِيَتَهَا فَقَالَتْ لَهُ : أَنَا أَدْعُوكَ
لِلشَّهَادَةِ فَانْطَلَقَ مَعَ جَارِيَتِهَا ، فَطَفِقَتْ كُلَّمَا دَخَلَ بَابًا
أَغْلَقَتْهُ دُونَهُ حَتَّى أَفْضَى إِلَى امْرَأَةٍ وَضِيئَةٍ عِنْدَهَا غُلاَمٌ
وَبَاطِيَةُ خَمْرٍ ، فَقَالَتْ : إِنِّي وَاللَّهِ مَا دَعْوَتُكَ لِلشَّهَادَةِ ،
وَلَكِنْ دَعْوَتُكَ لِتَقَعَ عَلَيَّ أَوْ تَشْرَبَ مِنْ هَذِهِ الْخَمْرِ كَأْسًا
أَوْ تَقْتُلَ هَذَا الْغُلاَمَ ، قَالَ : فَاسْقِينِي مِنْ هَذَا الْخَمْرِ كَأْسًا
، فَسَقَتْهُ كَأْسًا ، فَقَالَ : زِيدُونِي فَلَمْ يَرِمْ حَتَّى وَقَعَ عَلَيْهَا
وَقَتَلَ النَّفْسَ ، فَاجْتَنِبُوا الْخَمْرَ ؛ فَإِنَّهَا وَاللَّهِ لاَ يَجْتَمِعُ
الإِيمَانُ وَإِدْمَانُ الْخَمْرِ إِلاَّ أَوْشَكَ أَنْ يُخْرِجَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ.
[4] يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا
إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ
الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (90) إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ
أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ
وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ
[المائدة : 90 ، 91]
[5] يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ
وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ
مِنْ نَفْعِهِمَا [البقرة : 219]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder