27 Nisan 2013 Cumartesi

Rahmet mi okumalıyım lanet mi?!



Geçenlerde Ey şahid, gaibe nasıl ulaşacaksın? Nefretle mi sevgiyle mi? başlıklı yazımıza birisi sözde yorum yapmış. Şöyle demiş:
Yalan hikayelerle çok kişiyi kandırdınız. Bunun hesabını elbette vereceksiniz. Allah müslümanların kardeş olduğunu söylüyor. Siz Allah'a ve Resülüne ve onlara inananlara sevgi göstermemizi istiyorsunuz. Allah inanmayanlara Adil olmamızı istiyor.. Hangi ayette onlara sevgi ile yaklaşmamızı istiyor söyler misin? . Siz Adalet ile sevgiyi karıştırmışsınız...”
Adsız olduğu için yayınlamadım. Söylediklerini ciddiye alıp yazıyı yeniden okudum. İmzamı sadece teyit etmiş oldum. Yazıda bir yanlış göremedim.
Adsız bahtsızın takıldığı cümleler şunlar olsa gerek:
“Bütün insanları, yaratandan ötürü sevebilmeli, onları yaratılışta eşin bilmelisin. Bu bilinç, kendi inancını paylaşanları aynı zamanda kardeş bilmene engel değildir. Kendi inananlarını kardeş bilmen, ayrıca akraba da olduğun yakınlarına özel bir alaka duymana, onları daha farklı bir biçimde gözetmene mani değildir.
Adalet herkese hakkını vermektir.
Bir kavme duyacağımız kin ve öfke bile bizi adaletten ayırmamalıdır.
Ey Müslümanlar! Herkesten daha çok siz âdil olun!”
Tekrar düşündüm. Bu dilde ve üslupta bir yanlışlık görmedim. Evet bu dil bazı bağnazlar için yadırgatıcı olabilir.
Bu dil bizim bilinçli tercihimiz olan bir dildir. Çünkü bu dil, “Beşşirû velâ tüneffirû... = Sevdirin, nefret ettirmeyin!”  buyuran Hz. Peygamber’in dilidir. Bu dil ondan ilham alarak “Ben gelmedim dava için/ Benim işim sevi için / Dost'un evi gönüllerdir/ Gönüller yapmağa geldim” diyerek varlık amacını ortaya koyan, “Nazar eyle ıtırı, Bazar eyle götürü, Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü”, ya da “Yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü” diyen Yunus’un dilidir.
Bu dil Hz. Peygamber’e doğrudan hitap eden ve:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ  [آل عمران : 159]
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile…!” buyuran (Al-i İmrân 3/159); Firavuna giden Musa ve Harun’a:
اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (43) فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى [طه]
“Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” (Taha 20/43-44)  diyen Kur’an’ın dilidir.
“Bütün insanları yaratılışta eşin, müminleri ayrıca kardeşin bil!” talimatını Mısır’a göndermiş olduğu valisi Malik b. Eşter’e bizzat veren Hz. Ali’nin dilidir.
Karşınızdaki inançsız insanları ilâ cehenneme zümera öldürülmesi gerekli kâfirler olarak görmek yerine bunları ümmet-i davet olarak görüp, kazanılabilmesi için elden gelen her çabayı göstermek bizim dilimiz olmalıdır.
Tek bir kişinin hidayete ermesi sonucu Allah’ın sevinci, hoşnutluk ve rızası, tüm kafirleri gazabıyla helak etmesinden bize daha sevimli gelir.
Biz bu dili Rahmân olanın rahmetinden Hz. Peygamber’in engin sevgisinden öğrendik.
Bizim gibi inanmayanlara, bizim gibi düşünmeyenlere kin ve öfke ile dolu olan ve onların hayatlarına susamış zavallılardan olmadık, olamayız da.
Bizim dilimiz bu.
Günahlar da derece derecedir.
“İlk taşı içinizden günahsız olan atsın!” sözünün muhatabı ben olsaydım acaba ne yapardım diye hiç düşündünüz mü?
Benim yüzüm kızarırdı ve öyle bir tavra mübaderet halinde olduğum için çok utanırdım.
Çünkü bilirim ki ben de bir günahkârım. Nice günahım vardır elimle işledim. Dilimle işledim. Kem gözle baktım, işledim. Kulak verdim işledim. Kendimi bir şey sandım işledim. Hele düşünce bazında, hayal âleminde yapmadığım halt kalmadı. Hayal âlemindeki gibi imkânım olsaydı kim bilir neler yapardım? Hal böyle iken şimdi benden benim gibi inanmayan, benim gibi davranmayan, benim gibi düşünmeyen kimselere lanet okumamı kimse benden beklemesin!
Herkese rahmet okurum, layık ise dileğim hedefini bulur, olmayanı da bana geri döner.
Ama lanet böyle mi?!
Affet bizi ya Rab!
27.04.2013
GARİBCE

2 yorum:

  1. Bu 'dil'e ne kadar muhtaç olduğumuzu gün geçtikçe daha çok anlıyoruz sayın Hocam. Sizi bu 'dil'i sevdiğiniz için seviyor ve okuyoruz. Kendisini Peygamber'den çok peygamber gibi gören; kendi hatalarını görecek kadar tevazu sahibi olmayıp alemin yanlışını düzeltmeyi, birilerini 'kafir', 'müşrik' ve 'mümin' diye işaretleyip insanları kategorize etmeyi kendine bizzat Allah tarafından tevdi edilmiş işi sayan nice ehli gaflet gün geçtikçe ot gibi çoğalmaya başladı. Oysa, insanların edeplerinden dolayı bu şarlatanlara karşı sustuğunu bir türlü idrak edemiyorlar. Maalesef; fanatizmin sahih dindarlık olarak algılandığı bir 'İslam dünyası'na ve 'cahiliye dönemi'ne yani 'kendinin kul olduğunu unutanların çoğunlukta olduğu' bir dünyaya doğru son sürat ilerliyoruz. Allah akibetimizi hayreylesin. İslami anlayışları bizlere asırlardır yol gösteren Yunuz Emre'yi, Mevlana'yı ve Hacı Bektaş-ı Veli'yi okumaya devam etmekten başka çaremiz yok. Selam ve dua ile.

    YanıtlaSil
  2. hocam ben de sizi bu yüce gönüllü dilinizden dolayı severek takip edenlerdenim. allah sizden razı olsun. edep yâ hu diyenler ne güzel demiş sizler de bu üslubun sürdürücüsü olarak yazmaya devam edin hocam.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...