9 Ekim 2012 Salı

Adımı Allah koymuş kime ne?


 
 

Kimliğimiz ve ismimiz konusunda
 

Kendimi ne olarak bilmeliyim sorusunun cevabı son derece yalın olarak sadece  “Müslüman” olmalı. Çünkü  Yüce Allah bizi bu adla adlandırmıştır:


وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ   [الحج : 78]

 

“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!” (Hacc 22/78)

Vaktiyle talebelerimiz arasında “radikal Müslüman” olmak çok modaydı. Ne anlama geldiğini biliyorlar mıydı bilmiyorum ama “Köktenci Müslüman”lık herhalde onlarca köküne kadar müslümanım demek ki bir anlam ifade ediyordu. Zaten bir kavram kargaşası vardı. Herkes belki aynı şeyi diyordu ama onunla aynı şeyi kastettikleri belli değildi.

Bir vesile ile bir anket yapmışlardı ve sınıf hocası olarak da cevapları benim toplamam rica edilmişti. “Kendini nasıl tanımlıyorsun?” gibi bir soruya talebenin büyük çoğunluğu “radikal Müslüman” şıkkını işaretlemişti ve bu durum beni çok etkilemişti. Müslümanlık neremize yetmiyordu da bir de radikalı, köktencisi, islamcısı çıkmıştı. Müslüman müslümandı, bunun ne fazlası olurdu ne de eksiği… Ama demek ki öyle değilmiş. Bizim göremediğimizi görenler varmış. Yahut öyle olmasını empoze edenler ve havanın bulanmasından istifade ile avlanmak isteyenler varmış.  Ve öyle de oldu. Müslüman toplum dahi kendi içinde şimdi bölük pörçük. Cemaatlerin, sosyal  grupların var ve çeşitli olması aslında güzel bir şey, ama kendi kulvarlarında ilerlemeye çalıştıkça, kendi belirledikleri çalışma ve hizmet alanlarında faaliyet gösterdikçe…

Ama çoğu kez böyle olmuyor, gruplar, cemaatler birbirlerini rakip görüyorlar, aynı ligin takımları gibi görmüyor, birinin varlığından sanki diğerinin yokluğu gerekiyormuş gibi refleks gösteriyor.

İmam Hatipler ile Süleymancılar arasında bizim talebelik yıllarımızda ciddî bir düşmanlık vardı. Tarafların birbirlerine çeşitli ithamları bulunuyordu. Ben oldum olası bu tür hizipçilik içinde bulunmadım. Ya taraf olmayı beceremiyordum ya da Allah beni koruyordu. Fakültenin daha birinci sınıfında o zaman mutlak üstad bildiğimiz ve her eserini okumaya çalıştığımız Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları’nı yeni okumuştum ve orada Süleyman Hilmi Tuna Hocaefendinin hayatı ve çekmiş olduğu sıkıntılar da anlatılıyordu.

Kur’an dersimize Falanca hocamız gelirdi. Söz nereden açıldı bilmiyorum ama, ben –öyle çok da konuşmayan ben-,  herhalde okumuş olduğum kitaptan aldığım cesaretle Süleyman Efendinin ve cemaatinin de sonuç itibariyle  dine hizmet uğrunda çalışmakta olduklarını söyledim. Uyy! Meğer baltayı taşa vurmuşum. Hoca aldı sözü, şöyleydi de böyleydi de, sen daha onları bilmezsin de… söyledi de söyledi. Ha onların adını hayırla anmışım, ha hocanın yarasına tuz basmışım, fark edemedim.

Yıllar geçti bu cemaatle aradaki bu uçurum azaldı ve hatta kapandı. Şimdi bu cemaatten de bizim fakültemizde okuyan ve mezun olan birçok kimse var. Ne onların ötekilerden ne ötekilerin berikilerden aslında bir farkı yok. Ama belli ki farklı kimliklerin korunması bir tür varlık sebebi gibi görülünce, yok olan farklılık varmış gibi esmeye başlıyor ve aradaki ılık havayı giderek sertleştiriyor.

Son zamanlar da kimlik ve isimlerle ilgili şöyle bir tespit de var:

İslamofobia’nın Batı’da ve hatta Müslüman ülkelerde bile giderek yayılması sonucu insanlar “Müslüman” kimliğinin ve birçok geleneksel Müslüman isminin kirlenmiş olduğu gerekçesinden hareketle bu kimlikten ve bu tür isimlerden olabildiğince sıyrılmak ve kurtulmak gibi bir çaba içerisine de girmişlerdir.

Bu tavrın aksi istikametinde aşırı sayılabilecek başka bir eğilim ortaya çıkmıştır. Bunun bir sonucu olarak da isim koyma konusunda yeni yeni bilmediğimiz, hiç duymadığımız isimler ortaya çıktı. Neymiş efendim, Hz. Peygamber’in süt ninesinin adıymış, büyük büyük babasının büyük büyük annesiymiş, badiyede gezinirken kendisini kucağına almış ve bir süre gezdirmiş olan kadının sondan bir önceki kızının adıymış…

Hiç duyulmadık, akılda tutulması zor, ama kulağa hoş gelen çoğu iki heceli bir yığın  isim. Bunlar Haticelerin, Ayşelerin, Fatmaların yerini aldı. Çoğu çocukların iki tane adı var; biri hatır için mecburiyetten konulmuş geleneği çağrıştıran bir ad, ikincisi asıl konulmak istenen ad. Ve tabii çocuk da hep bu ikinci adla çağrıldığı için, birincisi çoğu kez kimlikte yazılı kalıyor. Şabanlar, Recebler, Ramazanlar, Muharremler, Bayramlar artık pek yok. Eski Şabanlar da yenileri ile mahkemede değiştirildi.

Yahu peygamberimizi sevelim dediysek bütün Arapları sevmek ve onları olur olmaz isimleriyle  çocuklarımızda yaşatmak zorunda da değildik ki. Yeni yeni isimler ortaya çıkararak bu listeyi sürekli büyütmenin ne anlamı olabilir ki?

Ölçü, her yerde ölçüdür ve riayeti gerekir. “Velâ ta’tedû= Haddi aşmayın!” Sevgide bile!

Benim bir torunum var. İsmi anlattığım türden. Üç yaşında iken bir kız kardeşi olmuştu ve ona Hatice Kübra ismini koymuşlardı. Bizim kayın validenin adı da Hatice. Ama ona doğduğu yerin insanları Haççe derler. Onun eski bir ad olduğunu bizim üç yaşındaki torun biliyor olmalı ki bana: “Dede, sen yaşlısın, kardeşime Haççe diyebilirsin” diyor. Allah! Allah!

Gülmek bize düşüyor da, asıl üzerimize düşmesi gerekeni hayret oluyor.

Adları güzel olsun. Bahtları daha da güzel!

Mürüvvetlerini görmek duasıyla!

 

09.10.2012

GARİBCE
 
 

1 yorum:

  1. herdogan38@.
    Yıllar önce idi Garibce'm! Bahsettiğiniz konuyu işlemiş ve Fussilet Sûresi:'İnsanları Allah'a (O'nun birliğine) çağıran,iyi ve yararlı işler yapan ve 'Ben müslümanım (veya müslümanlardan biriyim) diyen bir kimsenin sözünden daha güzel kimin sözü olabilir?' ayetine atıfta bulunmuştum..Sağ olun..Ufuk açıcı yazılar okuyoruz gayretinizle..Evet Allah koymuş adımızı kime ne?

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...