10 Ekim 2012 Çarşamba

Kur’an ve tevil yoluyla tahrif


 
 
İbn Teymiyeye ait bir tasnif vardır: Şeriatı münezzele, şeriatı müevvele ve şeriatı mübeddele diye. Garibce bir karşılıkla şöyle ifade edebiliriz:
1. İndirilmiş şeriat
2. Giydirilmiş şeriat
3. Bindirilmiş şeriat.
 
İndirilmiş şeriat belli. Olduğu gibi bize ulaştığına dair Şia dahil bütün ümmetin icmaı bulunmaktadır. Bazı şaz görüş ve rivayetlerle de varsın Muhsin Hocalar uğraşsın.
 
Giydirilmiş şeriat: Tevil yoluyla insanların onu yormaları sonucunda artık kendilerine mal ettikleri bir şeriat anlayışı. Hiçbir dinin indiği gibi kabul görmesi mümkün değildir, böyle bir varsayım insanlığın tabiatına aykırıdır. İnsanlar, kucaklarına alıp bağırlarına bastıkları dinlerine kendilerinden, dillerinden, kültürlerinden de bir şeyler katarlar. Çıplak doğan çocuğun giydirilmesi gibi, onun için itina ile hazırlamış oldukları elbiseleri giydirirler, kendi kültür ve sanatlarını yansıtan beşiklere yatırırlar, kendi öz ninnileri ile büyütürler ve ancak o haliyle kalıcı kılarlar, kendilerine ait görürler.
 
Bindirilmiş şeriat ise elbise giydirmek ve beslemek gibi değil, dışarıdan onun vücuduna bir şeyler sokmak türünden bir muameleye tabi tutarak onu kendi olmaktan çıkarmak demektir. Bidat ve hurafelerin dine sokulması işte bu tür faaliyetler içinde yer alır.
 
Bizim burada asıl konu edinmek istediğimiz kısım tevil kısmıdır: Kur’an’ı indiği gibi okursunuz ve fakat ne için indiği manayı değil de kendinizce ona başka anlamlar giydirmeye çalışırsınız. Bu giydirmeler, vücuda uygun düşmediği için zamanla onu deforme eder.  Bu da tahrifin bir başka şekli olur.
Bugün kimse Kur’an’ı lafız düzleminde tahrife yeltenemez. Ama tevil yoluyla olabilecek kapı ardına kadar açık gözüküyor. Üstelik teşvik görüyor, asıl yapılması gerekenin o olduğu şeklinde takdimler yapılıyor. İstediğin gibi gir, istediğini söylet, hele bir de söylemesin! Alimallah üzerine topla tüfekle gidersin, sonunda şöyle ya da böyle söyletirsin. Çünkü Kur’an iki kapak arasında bir metin olarak zaten kendisi bir şey “söyleyen” değil, orada duran bir şeydir. Hz. Ali’nin dediği gibi onu insanlar konuşturur. Eğer bağlı kalınacak bir takım kayıt kuyut yoksa o zaman da istedikleri kendilerince her türlü güzelliği söylettirirler, düşüncelerini onaylatırlar.
Hz. Peygamber “İçinizde tenzili uğruna savaşanlarız olduğu gibi, tevili için savaşanlarınız da olacak!” diye adres olarak Hz. Ali’yi göstermişti. Ammar da Sıffın savaşını kastederek Tenzili için nasıl savaştıysak şimdi de tevili için savaşıyoruz! demişti. Çünkü onlar Kur’an’ı içselleştirmiş ve sağlıklı tevilini yapmaya muktedir Hz. Ali gibilere Aramızda hakem işte şu Kur’an olsun!” diye mızraklarının uçlarına takmış oldukları Mushaf sayfalarını göstermişlerdi. Öyle anlaşılıyor ki onu kendi düşünceleri doğrultusunda konuşturabilmenin imkanının mevcudiyetini görüyorlardı.
Ve de öyle oldu.
Arkasından Hariciler çıktı. İnil-hukmu illâ lillah diyorlardı, önlerine çıkan her bir muhalifin kanını dökmede hiçbir beis görmüyorlardı. Kur’an okuyorlardı; ama bir türlü hançerelerinden öteye geçmiyordu.
Kur’an işte böyle böyle tahrif ediliyordu.
Tenzilden umudunu kesenler, tevile sığınıyorlardı.
Ya Rabbi ayağımızı kaydırma!
Tevilimizi, tenziline muğayir kılma.
Dua ile!
 
10.10.2012

GARİBCE

1 yorum:

  1. herdogan38@.
    Koskoca bir kitap okusanız bu konuda,bu bir sayfalık bilgiyi elde edip zihinde tutamazdık görüşündeyim..
    Selam Garibce'ye..Kalemine seyyaliyet...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...