4 Ekim 2012 Perşembe

Üff! Bu ders nasıl bitecek!


 

Garibce “Üff! Bu ders nasıl bitecek!” dediğinizi  duyar gibi.

Aslında çok kolay! Sınıfa girerken ağzınıza biraz sabır otu alacak, ders boyunca onu çiğneyeceksiniz. Çok acıdır, ama iyi gelir. Bir de bakmışsınız ders bitmiş. Ne dersin, ne hocanın he de sınıfın uğursuzluğu diye hiçbir şey kalmamış.

Sabır otunu çiğnerken -dersini dinlemeye mecbur olduğunuz her kimse- onu, hayatınızı birleştireceğiniz, aynı yastıkta ömür törpüleyeceğiniz eş adayı olarak görmeyecek, sadece vermesi gerekeni vermeye çalışan biri olarak göreceksiniz. Yüzünün aldığı şekle değil sattığı turşuya ya da bala odaklanacaksınız. İnsanlar çeşit çeşittir: Kimi kendi bal satar yüzü turşu. Kimi de kendi turşu satar yüzü bal. Siz yüzlerine değil, ne sattıklarıyla ilgilenecek ve ihtiyacınız ne ise onu alacaksınız. Adamın yüzü bal satıyor diye başına üşüşür ve eve okka okka turşu götürürseniz, o turşuyu sadece kendinizin yemesi gibi bir sonuca baştan razı olmalısınız.

Onun satmaya çalıştığı şeyin esasen senin alman gereken bir meta olduğu inancını taşıyacaksın. Bu benim neyime diyorsan eyvallah. O zaman senin burada olman da hocanın nesine olur.

Beklentin müfredatın tam olarak uygulandığı ve çizilen çerçevenin içinin doldurulup doldurulmadığı ile sınırlı olmalı. Hocadan daha fazlasını beklememelisin, bu bekleneni vermemesi halinde kızgınlık moduna geçebilirsin. Bu durumda ağzındaki sabır otunu biraz daha fazla çiğnemen ve homurdanman ve hatta sokranman normal görülebilir. Öfkeni hâlâ alamadıysan kızgınlığını Feys’de söndürmeye çalışırsın.

Ama öyle değil de hocanın adını, tipini, tarzını… sevmediğin için her bir alıcını kapatıp sadece Feys bağlantılı cebini açıyorsan…  ve bütün bunlara rağmen tam bir buçuk saat aynı mekanda rol kesebiliyorsan, sırf bu açıdan bile seni tebrik etmek ve ödüllendirmek gerekir.  ÇAP da YAP da senin bu fedakârlığına bedel olsun. Hatta YAT bile.

Ha hoca vermesi gerekeni veriyor ama ne olur yanında çayı da olsun, ders bahçede olsun… muhabbetli olsun… Hem de eğlenceli ve de biraz keyifli olsun olsun diyorsan… Valla öyle birini bulursan bize de söyle biz de gelelim.

Hani talebenin biri hocasına demiş ki:

“-Hocam bana bir kız bul; güzel olsun, boyu posu yerinde olsun, konuştu mu ay gibi,  güldü mü güneş  gibi ışık saçsın, babası zengin olsun…

 “Eee!”  demiş hocası. “Daha başka!” 

“ -Hocam!” demiş “Ve de zarif olsun!”

Hoca’nın adı  Arif imiş. Demiş ki:

Bakmazsın boyuna bilmezsin nedir dengin

Bir kız istersin hem güzel olsun, hem zengin

Yetmez gül yüzü dersin hem de olsun zarif

 Öyle birin bulsa onu kendi alırdı Arif.

Aslında yok da değil. Bazı hocaların dersi keyifli de geçebilir. Bunu “denkte bir çıkan bal armudu” gibi görmek ve eğer bahtınıza böyle bir şey çıkmış ise ayrıca şükretmeniz gerekir. Ama her hocanın öyle olmasını beklemek yanlış olur.

Bizim bir hocamız vardı, H. M. adında. Biz onun dersinde gülmekten kırılır geçerdik. Karnımızın etleri ağrırdı. Tiyatro ustaları bile bizi o kadar güldüremezdi. Öğrencilerin onca takılmalarına rağmen kızmazdı da.  Sonradan öğrendik ki hoca psikolojik destek alıyormuş. Bizi götürüyordu ama kendi özünü götüremiyormuş. Sonra da ayırdılar, şimdi sahaflık yapıyormuş.

Bu ve benzeri hocalar sevilebilir. Niçin? Çok iyi güldürüyor, eğlendiriyor diye. Ama biz sirkte değiliz, o da palyaço değil… İşte öğrenci bu gerçeği bazen gözden kaçırıyor. Biz sınıfa girerken eğlenmeye girmedik ki.  Bizim İslamî İlimlerin kalender meşrep hocalarının çoğu cumaları meşhur Naim Hoca’nın camisine giderlerdi. Birkaç defa ben de gittim. Gerçekten eğlenceli bir Cuma namazı olurdu. İyi de Cuma vaktinde ve camide namaz mı, yoksa  eğlence mi?

Ey sevgili öğrencim! Gel bir daha birlikte düşünelim ve fakültemizi, dersimizi, hocamızı, talebeliğimizi sevelim, sevilelim. Bu fakülte kimseye kalmaz. Bize mülk değil, size de han değil. Burayı günü kurtaracak bir han olarak  değil, bir ömür boyu yapacağımız ticarete sermaye olacak bir imkân bilelim.

Sen iyi talebeysen hocan da eminim ki iyi hocadır.

Ben kendimden biliyorum. İlk saatte daha önce okunmuş olan derslere atıflarla bazı yoklamalar yaparım ve maalesef kazanın dibinin delik olması sebebiyle boş olduğunu üzülerek görürüm. Ondan sonra da hoca olarak rahatlar, ben bu kazana ne atsam gider düşüncesinin maddi anlamda keyfini sürerim. Oysa ben kazanın dolu olduğunu görsem, vermeye çalıştığım harcıalem bilgilerin zaten onlarda mevcudiyetini talebe bana haliyle, kaliyle bildirse benim o sınıfta ne sürsem gider mantığı ile yaklaşmam ve gelecek dersleri sürdürmem mümkün olabilir mi? Eminim ki öyle bir sınıfa girerken her hocanın ister istemez ayakları titrer ve kendine özgüveni sağlayacak derecede çalışarak gelmemişse nasıl zor durumda kalacağını bilir.  Onların ihtiyaç duyduğu düzeyde ve nitelikte bilgilere kendi birikimi ve çabasıyla ulaşamayacağını anlamış, adam akıllı zorlanmış, ama bir türlü kotaramayacağını anlamışsa o zaman da çeker gider. Limon satar. Orta mekteplere geçer. Pişkinliğe vurarak işi götürmeye çalışmak bir defa iki defa olabilir ama bunu ilelebet sürdürmek her kişinin yapabileceği bir şey değildir.

O yüzden değerli öğrencim “Ve de zarif olsun!” derken sen biraz daha düşün. Arif hocan zaten yeterince düşünmekte.

Sevgiyle!

04.10.2012

GARİBCE

2 yorum:

  1. Hümeyra Rumeysa Çelik: Sayın hocam bizi ne güzel tatlı tatlı uğurlamıştınız ama son birkaç yazınızda baya sitem görüyorum haleflerimiz sizi biraz yoruyor sanırım. Yazdıklarınıza hak vermemek elde değil öğrnci milleti biraz acımasızdır işte hocaların elinden gelenden fazlasını beklerler halbuki herkes aynı yetenekte değildir öyle değil mi, bir hocamız 'dersimi tiyatro yaparak anlatmak suretiyle daha eglenceli yapmak isterdim ama öyle bir yeteneğim yok' derdi. Kişiler toplum karşısında sohbet verdiklerinde veya ders anlatmak durumunda kaldıklarında ancak anlayabilirler sizi bi bakarlar ki hayallerindeki gibi değillerdir ellerinden gelen cabayı göstermelerine ragmen bı bakar karşıdakiler esniyor kendi aralarında konuşurlar falan o zaman anlarlar ancak topluma hitap etmek kolay degildir. Tabi bununla beraber bence hocalar derslerini verimli hale getirmek için elinden geleni yapmalı çünkü bu zamanda ögrencilik de kolay değil :) vesselam

    Mehmet Erdoğan: Haklılar çoğalıyor sen de hakılsın...

    YanıtlaSil
  2. çok güzel be hocam. kazanın dolu olduğu sınıflarda ders vermenizi yüce mevladan isteyebilir miyiz? atasözlerimizden biri bunun mümkün olmayacağını söyler ama ben yine de....
    rabbim inşaallah sizlere kazanı dolu öğrencilerle dolu sınıflarda dersler vermeyi nasip eylesin...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...