14 Ekim 2012 Pazar

Mimar Sinan Camii’nde bir Pazar sabahı



Dün gün boyu devam eden yorucu bir çalıştayımız vardı.
Daha öncesinden  sabah namazını Mimar Sinan Camii’nde kılmak üzere anlaşmıştık. İşletme müdürü Okan bey bizi evimizden aldı ve camiye götürdü. Müezzin mahfiline oturduk. Bizim Yunus hoca da oradaydı. Çok güzel sesli bir hocamız Yasin ve tekâsür surelerini okudu ve arkasından sünneti kılmayanlar için birkaç dakikalık ara verildi. Ve Yunus hocanın kametiyle namaza durduk. Kıymettar imam hocamız namazı kıldırdı, arkasından çoğu Kur’an ayetlerinden oluşan duaları makam ile okudu. Eller havadaydı ama pek amin sesleri yükselmiyordu. Her halde kıraatin güzelliğine kendilerini kaptırıyorlar, neye dua ettiğini de  anlamadıkları için sadece hissiyatlarıyla yetiniyorlardı. Son tarafta Türkçe dua kısmında canlanıverdiler. Arkasından da aynı hocamız Hucurât suresinin son ayetlerini farklı kıraatlere göre okudu, arada bir Kâf suresine geçmeye çalıştı, ama beceremedi (!). Geri geldi hızlandı, elini kulağına attı… ama bir türlü geçemedi. Hocaya kimse de yardım etmedi. Hoca tek başına bir ileri bir geri epey uğraştı… derken güzel bir Kıraat ziyafeti sundu.
Arkasından da konuşmacı olarak beni anons ettiler. Cemaat kısmen dağılsa da yine de oldukça kalabalıktı. Ben de Hac suresinin son ayetini[1] (22/78)  bir hatip gibi okudum ve arkasından da yorum yapmaya çalıştım. Yirmi dakika kadar demişlerdi, muhtemelen o kadar konuşmuş oldum. Tam tadında bırakmış olduk.
Özetle şunları söylemeye çalıştık:
Müslümanlar olarak gerçek anlamda ve nasıl yapılması gerekiyorsa o şekilde cihad etmeliyiz. En büyük cihad da Kur’an iledir. Kur’an ise bizden takva istiyor, doğruluk istiyor, erdemli olmamızı istiyor.
Allah’ın bizi derleyip topladığını ve bu yol için seçilmiş olduğumuzu unutmamalıyız.
Dindarlık mutlak anlamda gerekli, ama başa bela haline getirilmemeli; sevdirilmeli, kolaylaştırılmalıdır.
Ümmet olarak ve hatta diğer ilahî dinler açısından da ortak paydamız Halil İbrahim’in dini üzere oluşumuzdur. Tarih boyunca bir arada yaşarken “Hangi millettensin?” sorusunun her etnik grup açısından karşılığı hep “Halil İbrahim milletindenim” demek olmuştu. Osmanlı yetmiş iki milleti işte bu anlayışla bir arada tutabilmişti. Bu itibarla bölücülüğe, etnik kimliklere yaslanmaya yer ve mahal yoktur, olmamalıdır.
Allah bize Müslüman adını koymuştur. Kendimize başka kimlikler ve adlar aramak yanlış bir yola girmek demektir. Müslümanlık ise eline, beline ve diline sahip olmak demektir.
Hz. Peygamber bu ümmet üzerine şahitti, hak ve hakikatin tanığı idi, biz Müslümanlar ise diğer insanlar üzerinde aynı şekilde şahit ve tanığız; hak ve hakikati biz Hz. Peygamber’in örnekliği üzerinden öğrendik, onlar da bizim örnekliğimiz üzerinden görecek ve bileceklerdir.
Bu anlayışın bir gereği ve sonucu olarak da namazı ikame edeceğiz; layığı şekilde hem kılacak hem de elimizin altındakilere kıldırtacağız.
Zekatımızı hakkıyla vereceğiz.
Allah’a sarılacak, onun ipine, kopmaz kulpuna (Kur’an) yapışacağız.
O bizim yegâne sahibimizdir!
O ne güzel sahip, ne güzel dost ve yardımcıdır!

Ve sonunda etrafımızı çeviren insanların sevgileri ve saygıları…
Ve aşağı katta bizi bekleyen kahvaltı.
Müftümüzün, camii inşa eden müteahhidin, hocalarımızın ve işletme müdürünün de bulunduğu bir sofrada karnımızı da doyurduk.
Kahvaltı bütün cemaate açık.
Her gün cemaatten bir kişi sponsorluk yapıyormuş. Ne güzel!
Özel olarak hazırlattıkları kartpostal ile de bütün komşularının bayramlarını tebrik edeceklermiş. Ne hoş!
Mimar Sinan Camimiz bu ve benzeri hizmetlerle inşallah maddeden muhteşemliği yanında manevî anlamda da inşallah âbâd olacaktır.
Mescitlerimizin asıl imarı da mihrabın, minberin, kürsünün birer peygamber makamı olduğunun bilincinde, yeterli donanımları olan kendilerini bu vazifeye adamış hocalarımızın hasbî faaliyetleri ve onlara saygıda kusur göstermeyen, onları her hayırlı hizmetlerinde yüreklendiren, onların dualarını âminleriyle tâ arşa kadar çıkaracak olan, mabedin asıl mekanlarını dolduracak ve o maşerî kalabalıkları tek vücut, tek şuur,tek duygu haline getirecek olan cemaatin varlığı ile olacaktır.
Katkıda bulunan herkese Allah lütfüyle muamele buyursun!
Mübarek olsun!
14.10.2012
GARİBCE






[1] وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ [الحج : 78]

1 yorum:

  1. Hocam, öncelikle davetimize icabet edip bizi onurlandırdığınız ve sohbetinizden bizleri ziyadesiyle müstefid ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.Ağzınıza sağlık,inşALLAH bir sonraki sohbetlerimizde de sizi misafir eder,güzel sohbetinizden ve nezaketinizden istifade edebiliriz..Eğer bir kusurumuz olduysa affola..Saygılarımla,Okan KAHRAMAN

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...