23 Ekim 2012 Salı

Bağlam: Kur’an , Müşrik Araplar ve Seyf Ayeti



Kur’an, Allah’ın kelamıdır. Yani sözdür. Her bir sözün kendine ait bağlamı olduğu gibi Allah’ın kelamının da belli bir bağlamı vardır. Bu bağlamları göz ardı ederek, kelamullahı bir kitap gibi sıralayarak bir Mushaf haline getirdiğiniz ve onu bir kitap gibi okumaya başladığınız zaman, kendi içinde çelişki gibi görünen birçok öğeye rastlamak mümkün olabilir. Muhtemelen Müşkilu’l-Kur’an adıyla yazılmış olan eserler de bu çelişki gibi görülen hususları izale etmeyi amaçlamış olmalıdır.
Söz gelimi Berâe (Tevbe)  suresiyle birlikte Müşrik Araplara yönelik olarak verilen ültimatoma bakalım. Bu surede daha sonra literatüre “Âyetü’s-seyf= Kılıç Ayeti” diye girecek olan
فاقتلوا المشركين حيث وجدتموهم... = Müşrikleri her nerede bulursanız öldürün!”  (Tevbe 9/5) ayeti bulunmaktadır.
Bu âyet Mekke müşriklerine yönelik bir ültimatom olmasına karşılık, bağlamından sarfı nazarla hükmü teşmil edilerek okunduğu zaman haliyle affı, güzellikle söylemeyi, hoşgörüyü, yüz çevirmeyi… ifade eden onlarca ayet ile çelişir bir hal almakta, bu çelişkiyi gidermek için de nüzul tarihi daha sonra olan bu kılıç ayetinin daha önce inmiş olan ve çoğu evrensel hukuk ve ahlak ilkeleri olan, din ve vicdan özgürlüğünün esaslarını oluşturan onlarca âyeti nesh ettiği iddiasıyla tefsirler yapılmakta, çelişkiden sözde kurtulalım denilirken hayatî ehemmiyeti olan onlarca ayetimiz de heba olup gitmektedir.
Oysa seyf âyeti Kureyş Araplarına özgü olarak inmiştir. Çünkü onlar Ümmü’l-kurâ’da yani İslam’ın mehdinde, başkentinde yaşamaktaydılar ve aynen bir çocuğun yeni doğduğunda kuvöze alınması ve bulunduğu ortamın her türlü mikrobik unsurlardan arındırılmasının gerekliliği gibi, oranın da her türlü şirk unsurlarından arındırılması iktiza etmekteydi. İslam’ın bekası için böyle bir kararın alınması hikmet gereği idi. Onlara şimdiye dek yüzlerce kez müsamaha gösterilmişti ve artık bu siyasete bir son vermenin zamanı gelmişti. Berâe suresi işte böyle bir ültimatomun adıydı. Bu işte  o kadar kararlılık vardı ki, indirilen her yeni surenin başında Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adı anılıyorken, bu surede müsamahaya mahal olmadığını ihsas için besmeleye dahi yer verilmemişti.
Bu siyaset başarılı da oldu ve çok geçmeden bütün Müşrik Araplar (Kureyş) Müslüman oldu ve çok geçmeden de İslâm’ın bayraktarlığını yapanlar arasında onlar da yer aldı.
Bağlamı dikkate alarak bu şekilde olması gereken bir izahat yapmak mümkün iken, sözde evrensellik vb. gibi içleri hiçbir zaman doldurulmamış sloganvari söz ve yaklaşımlar ile, Kur’an’ın pek çok genel geçer ilkesi heba edilmiş olmaktadır: Onlarla ifade edilen bu ayetlere birkaç örnek vermekle iktifa edelim:
“İnsanlara güzellikle söyleyin” (Bakara 2/83)
“Affedin, hoş görün…”  (Bakara 2/109)
“Dinde zorlama yoktur!” (Bakara 2/256)
“Eğer yüz çevirirlerse bil ki senin görevin tebliğdir (duyurmaktır)” (Al-i İmrân 3/20)
“Elçiye düşen sadece verilen mesajı yerine ulaştırmaktır” (Maide 5/99)
“En güzel olanı ile sav!” (Müminûn 23/96)
“Eğer yalanlarsa de ki sizin ameliniz size benim amelim bana!” (Yunus 10/41)
“Kendini bilmezler onlara bir şey derlerse onlar “selam= esenlik” diyerek savuşurlar.” (Furkan 25/63)
“İnkârcılara mühlet ver!” (Târık 86/17)
“Sen sadece bir hatırlatıcısın, onların üzerinde zorlayıcı değilsin!” (Gâşiye 88/21-22)
“Bağışlamayı esas al, marufu emret ve cahillerden yüz çevir!” (Araf 7/199)
“Sizin dininiz size, benim dinim bana!” (Kâfirûn 109/6)
……
Kur’an bize, onu çok sevip, öpüp başımıza koyduğumuz ve hiç durmadan hatim ettiğimiz zaman değil, aksine onu Kelamullah olarak iyi anladığımız, onun her bir şeyini kendi yerine koyduğumuz ve tümünü dikkate alarak, maksatları hasıl olacak biçimde anlamaya ve yorumlamaya çalıştığımızda fayda verir. İşte o zaman  nur olur önümüzü aydınlatır, şifa olur dertlerimize deva olur, rahmet olur her yönden bizi çepeçevre kuşatır, hidayet olur, doğruya, en güzele bizi götürür.
Dua ile!
23.10.2012
GARİBCE

1 yorum:

  1. sa.
    yazınızı okuyunca aklıma Necip Fazıl'ın verdiği bir misal geldi. sanırım "iman ve aksiyon" da geçiyor. İslam'ın kılıcını, bir doktorun elindeki neştere benzetiyor.sağlık getiren bir neşter. ve doktorun, hasta yavrusu için çaresizce bekleşen,acılar içindeki bir anneden daha merhametli olduğunu vurguluyor.
    doktor bilinçsizce vurmuyor neşterini. yoksa çocuğun ölümüne yol açabilir. görünürde kan var acı var ama sonunda sıhhat var... tabi günümüzde kılıç/neşter kimlerin elinde, ne getirir ne götürür iyi tetkik edilmeli.

    saygılarımla
    esra özgün

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...