25 Temmuz 2012 Çarşamba

“Bu züppe işi sana hiç yakışmamış!”




Efendim Garibce’nin bu yazıda size sunumu biraz magazinsel!

Feys’den al haberi!

Bizim çok sevdiğimiz Hüseyin Esen Hoca kapri pantolon ile (ismini bu yazı ile öğrenmiş oldum) bir namaz kıldırmış. Orada kendine her durumdan vazife çıkarma alışkanlığı olduğu anlaşılan bir zat –ki aşağıda anlatacağım fıkrada bizim Muhsin hocanın vaktiyle kulağını çeken ihtiyarın muhtemelen (tıynet olarak) oğlu olmalı-  hocanın kısa donla namaz kıldırdığını düşünerek böyle bir davranışa nasıl kalkışabileceğini havsalasına –varlığı, varsa ne kadarlığı meçhul- bir türlü sığdıramamış, İzmir işte bu gibilerin elinde öylesine bir İzmir oldu der gibi bir tepki göstermiş.
Bizim hoca da bu hayreti mucip durumu Feys’de bizimle paylaşmış. Epey beğeni ve eleştiri almış. İnsanlar iki taraf olmuş kimi hocayı haklı bulmuş kimi de kumaş pantolon ve beyaz çorap giyen hoca efendi(!)yi. Laf aramızda bu son tarife sadece benim çorabın rengi uymuyor!

Önce olayı ve tarafların tartışmalarını bir görelim: (Aralardaki iki tarafa verilen beğeni katkıları çıkarılmıştır). İşte Feys’de yer alan olay:

Hüseyin Esen: KAPRİ PANTOLONLA ÜSTELİK ÇORAPSIZ NAMAZ VE CAMİDE HATİM DUASI
Geçenlerde bir yerde (açık hava mescidi denilebilir) teravih kıldırdım. Tabi ki İzmir'in bu sıcağında üzerimde kapri (dizlerden aşağı bir karış geçiyor) bir pantolon vardı, ayağımda çorap da yoktu. Meğer ne büyük yanlış yapmışım. Oranın kıdemli bir hocası bunu hiç hoş görmemiş, neredeyse bu adam bir daha bu kıyafetle imam olmasın diyecekmiş, kendisi de uzun kumaş pantolon ve beyaz çorap giyermiş.

Allahım insanlar nelere takılıyorlar? Görüntü ve gösteriş her zerremize işlemiş. Bu adamlar acaba Mescid-i Nebi’de Hz. Peygamber ve sahabenin çorap ve kıyafeti hakkında ne biliyorlar?

Bugün de bir camide öğle namazı kıldık. Meğer cemaatten biri kendi kendine hatim okumuş da imamdan namaz sonrası dua istiyor, tabii ki adı cemaate ilan edilmek üzere. Niye hatimi kendi kendine okuduğu gibi kendince bir dua ile yetinmiyor? Allahım dedim böyle bir uygulama Hz. Peygamber ve sahabede var mıydı? Ben hiç böyle bir haber duymadım.

Velhasıl her tarafımız vıcık vıcık gösteriş/riya kokuyor.

Riya, gizli şirk değil miydi?


İ. Y.: Birincisine katılmıyor, ikincisine de birazcık katılıyorum...

Hüseyin Esen Derdimiz herkese kapri giydirmek değil, uzun paçanın ve çorabın gerekli olmadığını anlatmak. İklim şartlarına göre her bölgenin kıyafeti farklı olur. Erzurum'da yaşayan birinin İzmir sıcağında da aynı kıyafeti giymesi ve bunu din adına yapması/yaptırmaya çalışması ne kadar doğru? Kaldı ki elbisenin paçasının uzun olmaması gerektiğine dair birçok hadis de mevcuttur. Bu hadislerde genellikle "baldırın yarısı" tabiri geçer. Bazılarında ayak bileğinden aşağı geçmemesi vurgulanır. Bu sebepledir ki eski ulema ve günümüzdeki bazı kişiler -sıcak iklimde olanlar- paçalarını özellikle kısa tutmaya gayret ederler ve bunu sünnete uymak amacıyla yaparlar. Bir de yanlış anlaşılmasın, biz Kocatepe veya Eyüp camiinde imamın kapri giymesini de savunmuyoruz. Çünkü oraların cemaat kıyafeti belli.

Hüseyin Esen İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: “Rasûlullah’a uğramıştım. İzarımın (şalvar/pantolon) etekleri aşağıya sarkık vaziyetteydi. Rasûlullah bana: “Abdullah, izarını yukarıya kaldır!” buyurdu. Ben de hemen kaldırdım. Sonra: “Biraz daha kaldır!” buyurdu, ben biraz daha kaldırdım. Ondan sonra elbisemin hep böyle olmasına daima dikkat etmişimdir. Topluluktan biri: Nereye kadar kaldırmıştın? diye sordu. İbn Ömer: Baldırlarımın yarısına kadar kaldırmıştım, diye cevap verdi. [Muslim, Libâs 47].

Dursun:  Elbisenin yere değmesi kibir ve büyüklenme alameti olan bir toplumda bileğin az ustüne elbiseyi kaldırmakla kapri giymeyi bağdaştırmak ne kadar mantıklı anlamadım?

Gülbeyaz:  Hüseyin hocam size katılıyorum. Bu konu arkadaşlarımızla sürekli tartıştığımız bir konu. Ben de aynı İzmir Erzurum örneğini versem de arkadaşı ikna edememiştim. Maalesef bazı kalıplaşmış düşünceleri değiştirmek mümkün olmuyor.

Dursun:  Bizi rockın roll âşıkları mı değiştirmek istiyor biz böyle iyiyiz.

Gülbeyaz:  Müzik başkadır din başkadır inanın böyle şeyler çok da önemli değil biraz özgürlükçü olun lütfen.

Gülbeyaz:  Siz düşüncelere bakın şekillere değil.

Dursun:  İslam şekillerle vardır namaz oruç hac zekatta her şeyde şekiller vardır.

Gülbeyaz:  Yanlış anlıyorsunuz onlara bir eleştiri getirmiyorum olay kapridir çorapsız namazdır (erkekler için tabi).

Dursun:  Namazdaki kapriye şalvara verdiğimiz taviz bacılarımızın baş ortüsüne el uzatılmasına sebep oldu; taviz tavizi getirir.

Dursun:  Sünnette olmayan kısa pantolonu kesinlikle kabul edemem

Dursun:  Hem namazının kabul olmaması da veya olması da beni ilgilendirmez. Çünkü hali hazırda ben insanım kiramen katibin değil.

Dursun:  Özel olacak ama bana Ürdün’de her konuştuğum Arap Turkiye’de kaç müslüman var dedi ben herkes müslüman deyince şaşırıp inanmadı ne hale gelmişiz vayy beeee!

Dursun:  Herkes dilediğini yapsın yaptığını İslamlaştırmasın.

Gülbeyaz:  Şu anki kıyafetler peygamber efendimizin giydikleriyle ne kadar örtüşüyor acaba! Hepiniz beyaz uzun elbiseler giyip başlarınıza sarıklar dolayın o halde.

Dursun:  Neyse hayırlı geceler size gündüzlere ulaşmanız dileği ile.

Gülbeyaz:  Kapriyle din olmaz İzmir’de kapri giyersin Erzurum’da pontolon Mardin’de şalvar Ürdün’de elbise… Hiçbirini de İslamlaştıramazsın hepsi yereldir.

Dursun:  Diyanet kanun koysa dese ki tüm imamlar kapri giyecek sen ne dersin biraz samimi olun insanları değiştirmeye çalışmayın.

Dursun:  Gönlünüzü dinleyin

Dursun:  Bunu yapan müsluman olmasa anlayacağım, başka türlü anlamıyorum.

Gülbeyaz:  Ne yazık ki hiç konuşmaya lüzüm olmayan şeylerle uğraşmaktan geceyle gündüzü ayırt edemez olduk asıl buna yazık.

Gülbeyaz:  İsteyen kapri giyer isteyen giymez zorlama yapılırsa burada sorun vardır çünkü herkes kapri giymek istemez isteyen giyebilir diye bir kanun çıkabilir ama neden böyle bir kanun çıksın, saçma olurdu insanların kıyafetlerine (dini ölçünün dışına çıkmamışlarsa) karışmak çok yanlış.

Dursun:  Cemaatin kapri giymesi bir şey değil zaten.

Dursun:  İmam olan insanın kapri giymesi sorun.

Dursun:  İmamlık makamının gerekleri vardır hem şerî hem de örfî.

Dursun:  Doktoru tamirhane önlüğü ile görsen şaşırmaz mısın.

Dursun:  Veya avukatı beyaz önlükle görsen duruşmada.

Gülbeyaz:  Size katılmamakla birlikte farklı görüşlerin tefrika değil çeşitlilik olduğuna inanıyorum iyi günler.

Dursun:  Taassup sahibiyim diyorsun yani.

….

Dursun:  Soruma cevap vermediniz.

Gülbeyaz:  Farklı şeyler; biri üniforma gibi bir şey biri günlük, biri mesleki bir şey biri serbest.

Dursun:  Hipokrat üzerine yemin edilen bir bilim olan tıbbın koyduğu kurallar dairesinde beyaz önlük giymeyen doktora taaccüp eden müslüman kardeş kapri giyip kısa kolla ki Şafi mezhebine göre mekruhtur namaz kıldırmasını normal karşılamak İslam dinini Hipokrat’tan daha az benimsediğini gösterir.

Gülbeyaz:  Mesela babam resmi bir dairede çalışıyor ve orada takım elbise giyiniyor dışarıda kapri giyebilir onun tercihidir camide açık havada (Erzurum’da değil İzmir’de) kapriyle namaz kıldırırsa sorun da yoktur olay bu kadar basit

Gülbeyaz:  Babam =imam olarak kabul edelim

M.Ö:  HAYIRDIR HÜSEYİN HOCAM. İZMİR SENİ DE DEĞİŞTİRMİŞ. KLASİZİSMDEN MODERNİZİME YÖNELİŞ Mİ VAR!

Hüseyin Esen: Kıyafet konusunda klasik olan kaç kişi vardı ki zaten? Namazda uzun paça ve çorabı savunanların ne delili var ki gelenekten başka? O gelenek de ayrı bir mesele. Uzun paçalı pantolonu namazda zorunlu görenin giydiği pantolon, muhtemelen kapriden daha dar ve ince. İnsanlar çevrelerinde gördükleri her şeyi din zannediyor.

BİTTİ

İşte böyle. Şimdi hikâyeyi anlatmanın zamanı:

Bizim Muhsin hoca vaktiyle abisinin bir montunu giymiş, çok hoşuna gitmiş. Sonra camide onunla müezzinlik yapmış. Tabii hocanın dinleyenleri mest eden harika bir sesi var; montlu da olsa ses aynı ses, kulaklardaki etkisi aynı. Ama gözler sesi görmez ki! Gözler hocanın üzerine giydiği monta bakar.

Namazdan sonra yaşlı bir zat eliyle hocayı yanına çağırmış ve yüzüne “Bu züppe işi sana hiç yakışmamış!” demiş.

Değişim işte böyle bir şey.

O günkü yaşlılar “züppe işi” diye karşı koymaya çalışmış.

Şimdi onun peşinden aynı tıyneti sürdürenler farklı şekillerde direnmeye çalışıyorlar. Hayat devam ediyor her şey kendi mecrasında tabii seyrinde devam ediyor. Kılık kıyafet konusunda da ciddî değişimler oldu.  

Hâlâ tabii mecrasını bulamayan galiba DİN oluyor, o henüz kendi öz yatağını arayış içinde. İnsanlar  Gülbeyaz’ın:  “Ne yazık ki hiç konuşmaya lüzum olmayan şeylerle uğraşmaktan geceyle gündüzü ayırt edemez olduk asıl buna yazık.” şeklindeki sözünden de anlaşıldığı gibi aslında durumun  da farkındalar. Ama Nasrettin Hoca’nın evde karanlık yerde kaybettiği iğneyi dışarı aydınlıkta araması gibi, galiba bu tavır işimize geliyor.

Vesselam!

25.07.2012

GARİBCE



Not: Gençlerin dili kullanmaları çok bozuk. Feys dili midir nedir bilmem ama onların yazdıklarının düzeltmeye ayırdığım vakitte ben  bir tane yazı yazardım.

Giydiğimiz donun uzunluğu ya da kısalığı ile uğraştığımız kadar dilimizin kullanılışı ile de uğraşsak çok daha faydalı şeyler çıkabilir. Çünkü dil, bütünüyle bir kültürü içinde saklar.

Kıymetini bilin!

1 yorum:

  1. Not: Bazı yazılarımdaki zeminin alaca bulaca olması benim iradem dışı gerçekleşiyor, kontrol bende gözüküyor ama, belli ki asıl ipin ucu başka ellerde gibi (!).

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...