Efendim Garibce’nin bu yazıda size
sunumu biraz magazinsel!
Feys’den al haberi!
Bizim çok sevdiğimiz Hüseyin Esen
Hoca kapri pantolon ile (ismini bu yazı ile öğrenmiş oldum) bir namaz
kıldırmış. Orada kendine her durumdan vazife çıkarma alışkanlığı olduğu
anlaşılan bir zat –ki aşağıda anlatacağım fıkrada bizim Muhsin hocanın vaktiyle
kulağını çeken ihtiyarın muhtemelen (tıynet olarak) oğlu olmalı- hocanın kısa donla namaz kıldırdığını
düşünerek böyle bir davranışa nasıl kalkışabileceğini havsalasına –varlığı, varsa
ne kadarlığı meçhul- bir türlü sığdıramamış, İzmir işte bu gibilerin elinde öylesine
bir İzmir oldu der gibi bir tepki göstermiş.
Bizim hoca da bu hayreti mucip
durumu Feys’de bizimle paylaşmış. Epey beğeni ve eleştiri almış. İnsanlar iki
taraf olmuş kimi hocayı haklı bulmuş kimi de kumaş pantolon ve beyaz çorap
giyen hoca efendi(!)yi. Laf aramızda bu son tarife sadece benim çorabın rengi
uymuyor!
Önce olayı ve tarafların
tartışmalarını bir görelim: (Aralardaki iki tarafa verilen beğeni katkıları
çıkarılmıştır). İşte Feys’de yer alan olay:
Hüseyin Esen: KAPRİ
PANTOLONLA ÜSTELİK ÇORAPSIZ NAMAZ VE CAMİDE HATİM DUASI
Geçenlerde bir yerde (açık hava mescidi denilebilir) teravih kıldırdım. Tabi ki İzmir'in bu sıcağında üzerimde kapri (dizlerden aşağı bir karış geçiyor) bir pantolon vardı, ayağımda çorap da yoktu. Meğer ne büyük yanlış yapmışım. Oranın kıdemli bir hocası bunu hiç hoş görmemiş, neredeyse bu adam bir daha bu kıyafetle imam olmasın diyecekmiş, kendisi de uzun kumaş pantolon ve beyaz çorap giyermiş.
Geçenlerde bir yerde (açık hava mescidi denilebilir) teravih kıldırdım. Tabi ki İzmir'in bu sıcağında üzerimde kapri (dizlerden aşağı bir karış geçiyor) bir pantolon vardı, ayağımda çorap da yoktu. Meğer ne büyük yanlış yapmışım. Oranın kıdemli bir hocası bunu hiç hoş görmemiş, neredeyse bu adam bir daha bu kıyafetle imam olmasın diyecekmiş, kendisi de uzun kumaş pantolon ve beyaz çorap giyermiş.
Allahım insanlar nelere
takılıyorlar? Görüntü ve gösteriş her zerremize işlemiş. Bu adamlar acaba
Mescid-i Nebi’de Hz. Peygamber ve sahabenin çorap ve kıyafeti hakkında ne
biliyorlar?
Bugün de bir camide öğle namazı
kıldık. Meğer cemaatten biri kendi kendine hatim okumuş da imamdan namaz
sonrası dua istiyor, tabii ki adı cemaate ilan edilmek üzere. Niye hatimi kendi
kendine okuduğu gibi kendince bir dua ile yetinmiyor? Allahım dedim böyle bir
uygulama Hz. Peygamber ve sahabede var mıydı? Ben hiç böyle bir haber duymadım.
Velhasıl her tarafımız vıcık
vıcık gösteriş/riya kokuyor.
Riya, gizli şirk değil miydi?
İ. Y.: Birincisine
katılmıyor, ikincisine de birazcık katılıyorum...
Hüseyin Esen Derdimiz
herkese kapri giydirmek değil, uzun paçanın ve çorabın gerekli olmadığını
anlatmak. İklim şartlarına göre her bölgenin kıyafeti farklı olur. Erzurum'da
yaşayan birinin İzmir sıcağında da aynı kıyafeti giymesi ve bunu din adına
yapması/yaptırmaya çalışması ne kadar doğru? Kaldı ki elbisenin paçasının uzun
olmaması gerektiğine dair birçok hadis de mevcuttur. Bu hadislerde genellikle
"baldırın yarısı" tabiri geçer. Bazılarında ayak bileğinden aşağı
geçmemesi vurgulanır. Bu sebepledir ki eski ulema ve günümüzdeki bazı kişiler
-sıcak iklimde olanlar- paçalarını özellikle kısa tutmaya gayret ederler ve
bunu sünnete uymak amacıyla yaparlar. Bir de yanlış anlaşılmasın, biz Kocatepe
veya Eyüp camiinde imamın kapri giymesini de savunmuyoruz. Çünkü oraların
cemaat kıyafeti belli.
Hüseyin Esen İbn Ömer
(r.a.) şöyle dedi: “Rasûlullah’a uğramıştım. İzarımın (şalvar/pantolon)
etekleri aşağıya sarkık vaziyetteydi. Rasûlullah bana: “Abdullah, izarını
yukarıya kaldır!” buyurdu. Ben de hemen kaldırdım. Sonra: “Biraz daha kaldır!”
buyurdu, ben biraz daha kaldırdım. Ondan sonra elbisemin hep böyle olmasına
daima dikkat etmişimdir. Topluluktan biri: Nereye kadar kaldırmıştın? diye
sordu. İbn Ömer: Baldırlarımın yarısına kadar kaldırmıştım, diye cevap verdi.
[Muslim, Libâs 47].
Dursun: Elbisenin yere değmesi kibir ve büyüklenme
alameti olan bir toplumda bileğin az ustüne elbiseyi kaldırmakla kapri giymeyi
bağdaştırmak ne kadar mantıklı anlamadım?
Gülbeyaz: Hüseyin hocam size katılıyorum. Bu konu
arkadaşlarımızla sürekli tartıştığımız bir konu. Ben de aynı İzmir Erzurum
örneğini versem de arkadaşı ikna edememiştim. Maalesef bazı kalıplaşmış
düşünceleri değiştirmek mümkün olmuyor.
Dursun: Bizi rockın roll âşıkları mı değiştirmek istiyor
biz böyle iyiyiz.
Gülbeyaz: Müzik başkadır din başkadır inanın böyle
şeyler çok da önemli değil biraz özgürlükçü olun lütfen.
Gülbeyaz: Siz düşüncelere bakın şekillere değil.
Dursun: İslam şekillerle vardır namaz oruç hac zekatta
her şeyde şekiller vardır.
Gülbeyaz: Yanlış anlıyorsunuz onlara bir eleştiri
getirmiyorum olay kapridir çorapsız namazdır (erkekler için tabi).
Dursun: Namazdaki kapriye şalvara verdiğimiz taviz
bacılarımızın baş ortüsüne el uzatılmasına sebep oldu; taviz tavizi getirir.
Dursun: Sünnette olmayan kısa pantolonu kesinlikle
kabul edemem
Dursun: Hem namazının kabul olmaması da veya olması da
beni ilgilendirmez. Çünkü hali hazırda ben insanım kiramen katibin değil.
Dursun: Özel olacak ama bana Ürdün’de her konuştuğum Arap
Turkiye’de kaç müslüman var dedi ben herkes müslüman deyince şaşırıp inanmadı
ne hale gelmişiz vayy beeee!
Dursun: Herkes dilediğini yapsın yaptığını İslamlaştırmasın.
Gülbeyaz: Şu anki kıyafetler peygamber efendimizin
giydikleriyle ne kadar örtüşüyor acaba! Hepiniz beyaz uzun elbiseler giyip
başlarınıza sarıklar dolayın o halde.
Dursun: Neyse hayırlı geceler size gündüzlere ulaşmanız
dileği ile.
Gülbeyaz: Kapriyle din olmaz İzmir’de kapri giyersin Erzurum’da
pontolon Mardin’de şalvar Ürdün’de elbise… Hiçbirini de İslamlaştıramazsın hepsi
yereldir.
Dursun: Diyanet kanun koysa dese ki tüm imamlar kapri
giyecek sen ne dersin biraz samimi olun insanları değiştirmeye çalışmayın.
Dursun: Gönlünüzü dinleyin
Dursun: Bunu yapan müsluman olmasa anlayacağım, başka
türlü anlamıyorum.
Gülbeyaz: Ne yazık ki hiç konuşmaya lüzüm olmayan
şeylerle uğraşmaktan geceyle gündüzü ayırt edemez olduk asıl buna yazık.
Gülbeyaz: İsteyen kapri giyer isteyen giymez zorlama yapılırsa
burada sorun vardır çünkü herkes kapri giymek istemez isteyen giyebilir diye
bir kanun çıkabilir ama neden böyle bir kanun çıksın, saçma olurdu insanların
kıyafetlerine (dini ölçünün dışına çıkmamışlarsa) karışmak çok yanlış.
Dursun: Cemaatin kapri giymesi bir şey değil zaten.
Dursun: İmam olan insanın kapri giymesi sorun.
Dursun: İmamlık makamının gerekleri vardır hem şerî
hem de örfî.
Dursun: Doktoru tamirhane önlüğü ile görsen şaşırmaz
mısın.
Dursun: Veya avukatı beyaz önlükle görsen duruşmada.
Gülbeyaz: Size katılmamakla birlikte farklı görüşlerin
tefrika değil çeşitlilik olduğuna inanıyorum iyi günler.
Dursun: Taassup sahibiyim diyorsun yani.
….
Dursun: Soruma cevap vermediniz.
Gülbeyaz: Farklı şeyler; biri üniforma gibi bir şey biri
günlük, biri mesleki bir şey biri serbest.
Dursun: Hipokrat üzerine yemin edilen bir bilim olan
tıbbın koyduğu kurallar dairesinde beyaz önlük giymeyen doktora taaccüp eden müslüman
kardeş kapri giyip kısa kolla ki Şafi mezhebine göre mekruhtur namaz
kıldırmasını normal karşılamak İslam dinini Hipokrat’tan daha az benimsediğini
gösterir.
Gülbeyaz: Mesela babam resmi bir dairede çalışıyor ve
orada takım elbise giyiniyor dışarıda kapri giyebilir onun tercihidir camide
açık havada (Erzurum’da değil İzmir’de) kapriyle namaz kıldırırsa sorun da yoktur
olay bu kadar basit
Gülbeyaz: Babam =imam olarak kabul edelim
M.Ö: HAYIRDIR HÜSEYİN HOCAM. İZMİR SENİ DE
DEĞİŞTİRMİŞ. KLASİZİSMDEN MODERNİZİME YÖNELİŞ Mİ VAR!
Hüseyin Esen: Kıyafet
konusunda klasik olan kaç kişi vardı ki zaten? Namazda uzun paça ve çorabı
savunanların ne delili var ki gelenekten başka? O gelenek de ayrı bir mesele.
Uzun paçalı pantolonu namazda zorunlu görenin giydiği pantolon, muhtemelen
kapriden daha dar ve ince. İnsanlar çevrelerinde gördükleri her şeyi din
zannediyor.
BİTTİ
İşte böyle. Şimdi hikâyeyi anlatmanın
zamanı:
Bizim Muhsin hoca vaktiyle
abisinin bir montunu giymiş, çok hoşuna gitmiş. Sonra camide onunla müezzinlik
yapmış. Tabii hocanın dinleyenleri mest eden harika bir sesi var; montlu da
olsa ses aynı ses, kulaklardaki etkisi aynı. Ama gözler sesi görmez ki! Gözler hocanın
üzerine giydiği monta bakar.
Namazdan sonra yaşlı bir zat
eliyle hocayı yanına çağırmış ve yüzüne “Bu züppe işi sana hiç yakışmamış!”
demiş.
Değişim işte böyle bir şey.
O günkü yaşlılar “züppe işi” diye
karşı koymaya çalışmış.
Şimdi onun peşinden aynı tıyneti sürdürenler
farklı şekillerde direnmeye çalışıyorlar. Hayat devam ediyor her şey kendi
mecrasında tabii seyrinde devam ediyor. Kılık kıyafet konusunda da ciddî
değişimler oldu.
Hâlâ tabii mecrasını bulamayan galiba DİN
oluyor, o henüz kendi öz yatağını arayış içinde. İnsanlar Gülbeyaz’ın: “Ne yazık ki hiç konuşmaya lüzum olmayan
şeylerle uğraşmaktan geceyle gündüzü ayırt edemez olduk asıl buna yazık.”
şeklindeki sözünden de anlaşıldığı gibi aslında durumun da farkındalar. Ama Nasrettin Hoca’nın evde
karanlık yerde kaybettiği iğneyi dışarı aydınlıkta araması gibi, galiba bu
tavır işimize geliyor.
Vesselam!
25.07.2012
GARİBCE
Not: Gençlerin dili kullanmaları
çok bozuk. Feys dili midir nedir bilmem ama onların yazdıklarının düzeltmeye
ayırdığım vakitte ben bir tane yazı yazardım.
Giydiğimiz donun uzunluğu ya da
kısalığı ile uğraştığımız kadar dilimizin kullanılışı ile de uğraşsak çok daha
faydalı şeyler çıkabilir. Çünkü dil, bütünüyle bir kültürü içinde saklar.
Kıymetini bilin!
Not: Bazı yazılarımdaki zeminin alaca bulaca olması benim iradem dışı gerçekleşiyor, kontrol bende gözüküyor ama, belli ki asıl ipin ucu başka ellerde gibi (!).
YanıtlaSil