31 Temmuz 2012 Salı

Medine Camii ve 11. Cüz


Kim demiş ki Ramazan geçmez diye…
Dün bir bugün iki derken ilk onu tamamlamış ve evveli rahmet  olan kutlu ayın mağfiret olan ortasına ulaşmışız. İnşallah Rabbimiz bizleri mağfiret eder, bağışlananlar arasına bizi de katar. Cehennemden azat olan son onunu da tamamlamayı nasip eder ve bizleri bayrama eriştirir.
Tevbe suresi Tebük seferine ve münafıkların tavırlarına çok yer ayırıyor. Bölücü faaliyetlerin doğasına dikkat çekiyor; bunların Müslümanların birliğini bozmak için mescit bile kurabileceklerinden dem vuruyor (mescid-i dırâr).
Allah’ın cennet karşılığında Müslümanlardan mallarını ve canlarını satın aldığından söz ediyor. (Garibce bu ayetle (9/111) ilgili müstakil bir yazı yazmayı düşünüyor)
Mü’minlerin kâfir olduklarını bildikleri kimselere mağfiret dileyemeyecekleri anlatılıyor.
Takva üzere ve sâdıklarla beraber olunması emrediliyor.
Allah adına atılan her adımın, çekilen her çilenin “amel-i sâlih” olduğu tanımlaması yapılıyor.
Seferberlik anlarında bile dini eğitim ve öğretimin sürdürülmesi gerektiği ve bunun önemi belirtiliyor. Çünkü işlerin normale döndüğünde hayata yön verecek olanların onlar olacağı anlatılıyor.
İnsanlık için engin bir rahmet olan vahyin indirilmesi halinde bunun inananların imanlarını artıracağı, buna mukabil inançsızların inkârlarını büyüteceği söyleniyor; öyle ya rahmet yağar da ekinlerin yemişini, zararlı otların da dikenlerini büyütür.
Ve nihayet bize kendi özümüzden gönderilen bir peygamber ve özelliklerinden söz eden ayetlerle sure bitiyor: O öyle bir peygamberdir ki size sıkıntı verecek şeyler ona çok ağır gelir, size karşı çok hassastır, şefkat ve merhametiyle inananları bağrına basar. Böyle bir peygamberleri var. Buna rağmen imana yanaşmazlarsa kendileri bilir: Allah bize yeter…
Yunus suresi ise ana fikir olarak vahiy kurumunu ve bu kurum etrafında oluşan şüpheleri savmayı amaçlar. Nuh, Musa ve Yunus kıssalarından bahseder. (Yunus suresinin özeti, hocanın Yusuf suresini yemek sofrasında anlatması gibi oldu).
Konuşmamız gözün görmek için ışığa ihtiyacı olduğu gibi, aklın da doğru değerlendirme yapabilmek için aşkın değerlere ihtiyacı olduğu vurgusuyla tamamlandı. Vahiy işte bu değerleri bizim dünyamıza mal etmek için gelmekteydi.
Ve duamız: İbadetlerimiz, niyetlerimiz makbul olsun!
Onulmaz dertlerimiz Kur’an’ımızla şifa bulsun!
31.07.2012
GARİBCE

1 yorum:

  1. Osman Güman
    Öğrenciniz, size olan saygısını saklı tutarak, seferberlikle ilgili söyledikleriniz konusunda sizden biraz farklı düşünüyor hocam. Tevbe suresindeki sözü edilen âyetin, asr-ı saadette oturduğu hiçbir tarihsel bağlam yok. İlmiye sınıfının işine yaradığı için klasik dönemdeki iki yorumdan biri tercih edilmiş, diğeri ise tefsir kitaplarının satır aralarında kalmıştır maalesef. İlki herkesin malumu olduğu için tekrarına lüzum yok. İkinci yoruma göre ise bu ayetlerin muhatabı civar kabilelerin insanları olup onlara dini öğrenmek için Medine'ye topluca gelmemeleri konusunda bir uyarıdır bu ayet. Dolayısıyla en güzeli ayete şöyle anlam takdir edilmesidir:



    "Medine dışında yaşayan ve tevhid/İslam inancını yeni benimsemiş olan müminlerin (dini bizzat Hz. Peygamber'den öğrenmek maksadıyla) topyekün bir şekilde Medine'ye akın etmeleri doğru olmaz. Nitekim her kabileden küçük bir grubun Medine'ye gelip dini iyice öğrenmesi, sonra gidip kendi kabilesine öğretmesi ve böylece o kabilenin dinî şuur ve hassasiyet kazanması daha doğru değil midir." Tövbe, 122. (Çeviri Mustafa Öztürk'ün mealinden alınmıştır.)
    Ayetin bu yorumun hem ayetteki zamirleri yerli yerine oturtması ve hem de tarihsel bağlamla örtüşmesi bakımından acizane kanaatim daha doğrudur. Çünkü bizim, Hz. Peygamber döneminde herhangi bir grubu bırakınız, tek bir kişinin bile fıkıh öğrenmek veya ilim tahsil etmek için Medine'de kaldığına dair tek bir rivayete sahip değiliz.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...