24 Temmuz 2012 Salı

Marka ve Salih Amel




Daha önceki bir yazımda bir marka olarak Ülker’in merhum Sabri Bey’in arkasında bırakmış olduğu en büyük salih amel olduğunu yazmıştım.

Bir markanın arkasındaki güvenin ne kadar uzun ve yorucu bir süreçle inşa edildiğini hepimizin bilmesi lâzım.

Özellikle de işe yeni başlamış küçük esnafın.

Medine Camii’nden çıkmış ve Çarşıyı geçerek arabamın yanına gitmek üzere hareket etmiştim. Giderken daha önce bir pantolon almış olduğum yeni açılan bir dükkana uğradım ve,

“-Malına sahip çıkıyor musun!” arkadaş dedim. “Tabii!” dedi. Ona “Peki -pantolonumun cepleri üzerindeki dikişi göstererek- bunlar arasında bir fark görebiliyor musun? dedim. Baktı “Yok!” dedi. Dedim “İyi bak, bak birinde dikiş var öbüründe yok!”

“-Ha, dedi. Bundan bir şey olmaz. Ha olmuş ha olmamış”.

Dedim: “Bu dikiş daha bir ay bile olmadan attı, söküldü…”

Şöyle dedi böyle dedi. Ben kendisine marka olmanın öyle kolay olmadığını, müşterinin memnun olması halinde ancak ikinci, üçüncü sefer yine geleceğini ve insanlara da tavsiyede bulunacağını… tutunmanın ve markalaşmanın işte ancak öyle olacağını… söylemeye çalıştım.

Belli ki benden rahatsız olmuştu. Dedim “Ben bir müşteri olarak kendimi işinizi daha iyi yapmanız için uyarmak durumunda olduğumu düşündüğüm için bunları söyledim. Bir beklentim yok”. Ve oradan ayrıldım. Arkamdan da hoşnutsuzlukları konuşmalarından anlaşılıyordu.

Emeksiz ekmek, zahmetsiz rahmet istiyorlar.

Bizim iş ahlâkını gençlerimize öğretmemiz lazım. Hakkı verilmeden alınan tek kuruşun boğazdan geçmemesi için kaygı duyulması gerektiğini yavrularımıza öğretmemiz lazım.

İstanbul gibi kalabalık şehirlerde, “müşteri mi yok o olmazsa öteki olur” mantığını bırakmamız lazım. İnsanlar gibi firmaların da bir itibarı olur. O itibarın kazanılması için kim bilir ne terler dökülür, ne emekler verilir. O itibarın sürdürülebilmesi de en az kazanılması kadar zordur. O itibar bir zedelendi mi her şey çorap söküğü gibi bir anda sıfıra müncer olabilir.

Bosh firmasının reklamında kurucusunun bir sözünü kullanıyorlardı: “İtibarımı kaybetmektense paramı kaybetmeyi arzu ederim.” Bu sözde muhtemelen bir çeviri hatası vardır ve para yerine servetim denilmiştir.

Evet, itibarımızı kaybetmektense bütün servetimizi kaybetmek daha yeğ olmadıkça, her biri birer salih amel olan markaları oluşturamayız.

Markalarımız olmadıkça da saman alevi gibi bir parlar ama anında da söner gideriz.

Dünyanın öbür ucuna kimler ve nasıl ulaşıyorlar dersiniz.

Biz salih ameli hatim indirmek, salavat getirmek, umreye gitmek, cami cemaatine lokma tatlısı dağıtmak… diye anlıyoruz. Ve bu salih amellerimizin bizi dünya ve ahrette kurtaracağına inanıyoruz.

Matematikte bir işlem yapıldığı zaman sağlaması yapılır.

Bizim amellerimizin salihliğinin bir sağlaması yok mu dersiniz.

İşlerimiz salih olsun, onların salahı bizi de salih kılsın.



Dua ile!

24.07.2012

GARİBCE

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...