Bir filozof anlatıyor:
Ben şimdi seyir makamındayım. Peki, bu makama nasıl geldim:
On dokuz yaşlarındayım. Çok kitap okuyorum. Daha o yıllarda yarım ev dolusu kütüphanem var. Elli yaşlarında bir hocanın bir kitap satış yeri var. Resmen hanımının üzerinde ama kendisi işletiyor. Benim orada çalışabileceğimi söylediler. Ben de çok kitap okuma merakım olduğu için bunu kabul ettim. Satılan kitapların birçoğunu zaten okuduğum ve bir kısmını da orada bulunduğum kısa bir zaman içinde tanıdığım için işi kavradım.
Para açısından da güven vermiş olmalıyım ki hoca kitapevini neredeyse bana teslim etti ve işi ben götürür oldum. Ben aradığım işi bulmuştum. Hoca da tam kendisine birebir yarayacak elemanı.
Birinde ben işyerine geldim. Hoca ve beraberinde tezgâhın yanı başında saçlarına ak düşmüş bir adam bulunuyordu. Masanın üzeri koca koca ciltli kitaplarla doluydu. Kulak verdim ve durumu anladım: Adam şöyle diyor:
“-Efendim, ben şimdiye kadar her haltı işledim; içki içtim, kumar oynadım, uyuşturucu kullandım, sattım, kadınlarla oldum, kadın pazarladım… aklınıza ne gelirse kötülük namına hepsini yaptım. Ama sonunda kafama bir şeyler dank etti ve ben bunun sonu olmadığı ve kendimin yanlış yolda olduğunu gördüm. Pişman oldum, tövbe ettim, namaza da başladım. Şimdi görüyorum ki geçmişte yaptıklarımı telafi edebilmem için benim bilinçlenmem, bunun için de bilgilenmem lâzım. Siz bu işi iyi bilen insanlarsınız. Söyleyin ne lâzımsa ben onları alayım, okuyayım, fiyatı hiç önemli değil, yeter ki benim derdime derman olsun.”
Adam öyle dedikçe bizim hoca:
“-Size şunu da verelim, bunu da verelim, İhya’yı da verelim, Elmalı da lâzım olur, Konyalı Vehbi Efendi’nin kitabını da vermemiz lâzım…” gibi lâflarla tezgâhın üzerine raflardan indirdikçe indiriyor ve her biri birçok ciltten oluşan takım kitapları üst üste yığıyordu.
Ben durumu anlamıştım, yeni ihtida etmiş ve bütün safiyeti ile hocaya itimat etmiş birinin teslimiyetini hoca fırsat bilmiş, ele böyle kaz her zaman geçmez edasıyla yolmaya başlamıştı. Ben hocanın bu tavrını bir türlü kabul edememiştim, nasıl davranacağımı da kestirememiştim. Hocanın görmediği anda tezgâhtan bir iki takım kitabı indirdim, fakat bu çözüm değildi. Hoca ha bire raftan kitap indiriyordu. Sonunda dayanamadım ve:
-Hocam, dedim, nasıl olsa ben hep buradayım, beyefendi şimdi bir iki kitap alsın, okudukça gelsin yenisini verelim, beğenmedikleri olursa değiştirelim…”
Tam sözümü bitirmemiştim ki, masanın altından dizime bir tekme geldi. Ve hoca alttan girdi üstten çıktı ve o adama birkaç koli kitap sattı.
Sonra da bana: “Eğer burada çalışmak istiyorsan, bir daha bugünkü davrandığın gibi asla bir davranış göstermeyeceksin.”
Ve ben o gün yediğim o tekmeden de aldığım ilhamla onurlu bir tavır gösterip de çok sevdiğim işimi terk edemedim.
Bizim seyir makamı işte böyle başladı.
Hikâye burada bitti.
Ne diyelim
Hayırlı seyirler!
07.07.2012
GARİBCE
Garibce henüz seyir makamı öncesinde, o seyetmede!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder