Malum Bakara suresinin ilk ayetinde Kur’ân’ın gerçek alamda yegane kitap olduğu ifade edildikten sonra onun “müttekîler” için bir hidayet kitabı olduğu belirtilir. Sonra onların özellikleri sıralandıktan sonra da sayfanın sonunda “felâha erenlerin işte onlar olduğu” bağlantısı yapılır.
Felah Kurtuluş değildir; öyle olsaydı ezan çevirisinde “Haydin Kurtuluşa!” derlerdi.
Felah, İslâm’ın en temel kavramlarından biridir ve iki denkli bir hasıladır: O denklerden biri olmasa felah olmaz. Söz gelimi size çocuklarınız olacak, hesapsız mal ve mülkünüz olacak deseler bu sizi sevindirebilir. Ama kısa zamanda sahip olunan bu nimetleri kaybetme endişesi sizi sararsa sevinciniz kursağınızda kalır. Yeni araba alanların kasko yaptırmadan uyuyamaması (!) bu psikoloji sebebiyledir.
Felah, hem elde etmek istediğiniz başarı gerçekleştiğinde hem de onu gölgeleyecek her riskten emin olma gerçekleştiği zaman söz konusu olur. O yüzden eski âlimlerimiz felâhı tekbir kelime ile değil “umduğuna nail, korktuğundan emin olmak” şeklinde çevirirlerdi.
Felahın bir dengi umduğumuza nail olmak ise takvânın da ona tekabül eden yönü olacaktır. Biz bu yönüne “cemal tutkusu” demeyi yeğledik. Felahın diğer dengi korkularımızdan emin olmak ise takvânın buna tekabül eden yönü de olacaktır ve biz ona da “celal korkusu” demeyi uygun bulduk.
Cemal tutkusu ile kişi her türlü güzelliklerin peşine düşecek ve onları elde etmeye çalışacaktır. Güzellik ise başta şer’ (din) olmak üzere aklın ve örfün güzel buldukları her bir şeydir. Takvâ’nın aslı olan İttikâ =sakınmak, korunmak anlamı ile irtibatı ise açıktır. Cemal tutkusuna sahip olan Allah’ın buyruklarını eksiksiz yerine de getirmiş olacak, böylece O’nun sevgisini elde etmek, ne kadar cemâl sıfatı varsa onların kendisinde tecelli etmesini sağlamak için elden gelen çabayı gösterecek, buna engel olacak her türlü davranışlardan da kaçınacak ve kendisini korumuş olacaktır (ittikâ).
Keza celâl korkusuyla her türlü kötülüklerden uzak durmak, Allah’ın yasaklamış olduğu her bir şeyden de kaçınmak suretiyle O’nun celâl isimlerinin bir azap olarak kendisinde tecelli etmesi gibi mutlak anlamda sığınılması gereken bir akıbetten korunmaya (ittikâ), sakınmaya çalışacaktır.
Bu iki denk, birlikte bulunduğu zaman işte o takdirde kişinin gerçek anlamda takvâ sahibi olduğundan bahsedebiliriz.
Ve felah işte onlaradır; onlar umduklarına nail, korktuklarından emin olacaklardır.
Cemal tutkusu ve celal korkusu onu onu Uçmak’a (Cennet) uçuracaktır: Orada arzulanan her şey vardır bunun yanında onlar için en ufak bir endişe yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Demek takvâ azim bir şeymiş. İnsanın bağışıklık sistemi gibi en olmaz koşullarda bile onu hayırdan alıkoymayan, en günahlı ortamlarda bile onu günahtan koruyan bir özellikmiş.
Takvâ, Karadenizlinin Hz. Peygamber’in bir kez hac yaptığını duyduğunda “Uyy, peygamberin dakvasi az imiş” şeklindeki tepkisinde kendisini ele veren bir anlayışa indirgenemeyecek kadar önemli bir şeymiş.
Takvâ, Libâsu’t-takvâ’yı belirli bir giysiye özgülemekten öte bir şeymiş.
Kolonya kullanmamakla meğer ilgisi yokmuş…
Rabbim ilmimizi artırsın, basiretimizi açsın; dilimiz hikmet saçsın.
Takvâ satın alınacak bir şey değil!
O yüzden yerinme; çalış, olur senin de!
Dua ile!
25.07.2012
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilAşındırılan ve örselenen kavramlara giydirilen yeni elbiseni okudum. Hep tek kutuplu 'felah' kavramının kısa ve öz ifadelerle anlatımı hoştu.
'Umduğumuza nail,korktuğumuzdan emin olabilmeyi' Ramazan hürmetine dilerken,şu son zamanlarda bir çok coğrafyada meydana gelen ve tutuğunu yutan tabii olaylar denilen havadisi 'Celal' korkusu içinde mi görmek gerekir?
Selam ve sevgiyle..