31 Temmuz 2012 Salı

Şaban! Receb’i de alsak da Satılmışgile gitsek!


Çocuğunuzun adının Şaban olduğunu düşünün!
Ve  ona arkadaşlarının “Şabaaan!” diye çağırdıklarını…
Yok canım daha neler. Bu zamanda hiç Şaban adı da konulur muymuş.
Hakikaten de konulamaz. Çünkü bu isim çocuğun üzerinde duramayacak kadar hafif ve sulu bir hal aldı.
Bir İnek Şaban tiplemesi –ki kendi alanında çok başarılı- bu ismimizi tu kaka etti.
Şimdi Recep’le de uğraşıyorlar.
Bunlar bilinçli olarak mı yapılıyor, yoksa aydınlanma sonucu insanların kendiliklerinden geldikleri bir yerde bunlar ister istemez olmak mı zorunda. Öyle ya özgürlük adına her türlü geleneksel tutamaklardan koparılmak istenen insanın isim olarak böylesi köklü bir geleneği çağrıştıran tutamakları hâlâ koruyor olması düşünülemezdi.
1973 yılında Milli Güvenlik dersimizde albay heyecanla bir olay anlatıyordu ve öğrencinin birine “Adın ne?” dedi.
“-Mehmet komutanım”
(Bu arada öğrenciler dersin hocasına albay olması hasebiyle komutanım diye hitap ederek hem kendilerince onunla kafa bulmuş olurlardı, hoca bundan mutlu olurdu).
“-Senin adın ne?”
Mehmet komutanım. Ve bana döndü:
“-Ssenin adın ne?”
“-Mehmet!”
Arka arkaya aldığı üç cevapta da aynı ismi duyan komutan: “-Bu sınıftakilerin hepsinin adı Mehmet mi?” diye tepki vermişti. Zira otuz bir kişilik sınıfta tam yedisinin adı Mehmet ti.
Şimdiki listelere bakın.
İsimleri inceleyin.
İsimler arasında Satı, Satılmış gibilerini bulamazsınız. Çünkü bu isim ancak, “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır”âyetinden[1] aldıkları ilhamla can ciğer yavrularını Allah’a satmayı bir erdem bilen Anadolu irfanının bir eseri olabilirdi. Ve biz bu irfandan yoksun kaldık.
Uygunsuz isimleri değiştirmek elbette hakkımız. Ama Şaban ismini değiştirmek zorunda kalmak bir haksızlık.
Cumali ismini Cemal, Memili ismini Mehmet Hulusi yapmak bir hak. Ama Cemal ismini Akın yapmak başka bir şey.
İsimler listesinde sonları “al” ile biten birçok isim göreceksiniz. Çocuklarına bu isimleri koymayı, “vermeyi bir erdem bilen ve bunu adeta diline bile pelesenk eden ve alıveren, gidiveren bir medeniyetin çocukları” asla akıl edemezdi.
Vural, Seval, Hıncal, Öcal…
Haydi Sev-al’ı anladık. Vur-al’a ne demeli. Hınc-al, Öc-al’ı nasıl izah etmeli?
Bir kimseye kırk gün deli deseler deli olurmuş.
İsimlerin müsemmaya etkisi söz konusu imiş.
Çocuklarınıza aidiyetinizi yitirmeden, uygun, munis, güzel, taşıması kolay, ne uzun ne kısa uygun isimler koyun.
Büyükler olarak bu sizin vazifeniz.
Benim bir öğrencimin adı -şimdi hoca oldu- Muhammed Kasım Abdussamed Bakkaloğlu idi.
Her yerde başına iş açıyordu. Oğluna sadece ENES ismini koymuş.
İsimler ideolojik çağrışımlar yapmak zorunda mı?
Türk erkekleri, kendi ideolojilerini ancak çocuklarının isimleri üzerinden ifade edebilecek kadar cesaret sahibi şeklindeki bir tespit onur verici mi?
Bir de isimlerin aile isim geleneğini sürdürme anlayışı vardı. O da kaybolmak üzere. Öyle bir baskıyı hissedenler çocuklarına iki isim koyuyorlar. Bu çocukların çoğu kez birinci ismi ve kullanılmayanı aile büyüklerine ait oluyor. Bu baskıyı hissetmeyenler ise özgürce takılıyorlar.
Gelenekten bir kez koptu mu insanlar, savrulurlar ve tutunacak dal ararlar. Haberleri bile olmadan bir dizide sevdikleri bir oyuncunun adı çocuklarına ad oluverir.
Gelenek sıkıyor mu acaba?
Özgürlük çok yaşa!
Adınızı yaşatacak çocuklarınız olsun!
Bu seferlik duamız da bu olsun!
Hoşça kalın!

31.07.2012
GARİBCE



[1]  إِنَّ اللَّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ [التوبة : 111]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...