9 Temmuz 2012 Pazartesi

Ecit Mecit İnternet







Öyle anlaşılıyor ki insanlar, öteden beri kendi kabına sığmak istemiyor ve dünyaya açılmayı eskiden beri arzu ediyor ve küresel ölçekte eskiden de dolaşıyorlardı. Ulusdevletler ve onların çıkarmış oldukları pasaport yoktu. Ne var ki yollar uzak ve tehlikeliydi. Haberleşme çok yavaş ve muhataralıydı. İki alet çıktı. Biri telefondu, iletişim teknolojisini temsil ediyordu. Diğeri de bilişim teknolojisinin temsilcisi bilgisayardı; bilgi saymak, bilgi üretmek de onun işiydi. Çok kısa zaman içinde, bir insan havsalasının alamayacağı kadar işlem artık hatasız olarak yapılabiliyordu. Sonunda bu iki teknoloji harikası evlendirildi ve bu evlilikten internet adlı çocuk doğdu.

Epey bir zamandır çatılardaki boynuzları ile damlardaki güzelliklerden eser bırakmayan, Çamlıca tepeleri gibi en nadide yerlerdeki asıl büyük boynuzlarla gerçek anlamda bir çevre felaketini doğuran deccalin (televizyon) bütün evleri bütün zamanları istilasının ardından şimdi de bu çıkmıştı.

Eskilerin ecit mecit (Yecûc Me’cûc) dedikleri kıyamet alâmeti herhalde bu olmalıydı. Çünkü nasıl kıyametle dünyamız öbür dünyaya evrilecekse, medya ve özellikle de internetle geleneksel koca dünya, Aladdin’in dev cininin küçük lambasının içine konulması gibi sanal bir ağın içine sığdırılabilmişti. Çağa damgasını vuran internet, telefonu ve bilgisayarı olan herkesi yekpare bir mekan içine aldı ve böylece zaman ve mekanı ortadan kaldırmış ve dünyayı gerçekten küçük bir köye çevirmişti. Hatta köy bile büyüktü, şimdilerde koca dünya ancak bir alışveriş merkezi kadardı.

Ve biz canlı yayından Amerika Büyük Devletleri’nin başkanının golf oynamasını, köpeği ile dolaşmasını, Moniko’ya sarılmasını, kraker yerken boğulacak hale gelmesini, Ebru Gündeş’in herkesin gözü önünde gözlerinin ışığının sönüp, yanındaki kişinin üzerine yığılmasını -bir öbür tarafa gidiş provası yapar gibi- izlerken, yılbaşı tâ Avustralya’dan başlayarak saat saat bütün dünyayı dolaşırken ve hep birlikte onlarca kez yeni yıla girerken… İspanyol boğaların önüne düşmüş çılgınlar gibi çığlıklar atarken, arenada Oley! Oley! diye haykırırken, Brezilya karnavalında anadan uryan insanlık kaçkınlarını evimizde ağırlarken, evet dünya ile hop oturup hop kalkarken giderek artan bir dozda burnumuza çalan pis kokunun, apartman komşumuz kimsesiz falanca insanımıza ait üç günlük, beş günlük cesetten geldiğini öğreniyoruz. Ah bu rüzgarlar, ah bu hava, hâlâ dünyanın değiştiğinden haberi yok, uzakların yakın edildiğinin aksine yakının uzaklaştırıldığının farkında değil. Sırası mıydı şimdi, ne güzel global bir alışkanlık olarak globla beraber, global içki ve meşrubatlarımızla, globalleşmiş zevklerimizle global başkanı, global yıldızı, global futbolu, global karnavalı seyrediyorduk. Artık sadece George Orwel’in Büyük Birader’i gözetlemiyor, hep birlikte Biri Bizi Gözetliyor’da anahtar deliği haline getirdiğimiz televizyon ve bilgisayar ekranından gözetlemenin keyfini çıkarıyorduk.

(Eski bir yazı, her şey biraz fazlasıyla aynı, güncellenmesi için sadece oyuncuların ismi değişecek).

Sevgiyle ve saygıyla kalın!



09.07.2012

GARİBCE



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...