Çocukluğumuz zamanlarında köyde iki büyük köy sürüsü ve ayrıca
da özel kişilere ait küçük süreler vardı. Köyün geçimi büyük ölçüde hayvancılık
ve tarıma dayalı idi. Malum Torosların arasında derin vadiler içine sıkışmış
bir köy. Manzara çok güzel ama geçim zor. Köyde altmış çiftten oluşan öküz
sürüsü de vardı. Hemen her evde bir çift öküz havaic-i asliyeden sayılırdı.
Zamanla göç olgusu insanların geçim şeklinde de büyük
değişiklikler oluşturdu. Öküz sürüsü yerini birkaç traktöre bıraktı. Kıraç ve
bayır yerlerde bulunan çoğu tarla kendi haline bırakıldı ve dağ oldu. “Bakarsan
bağ bakmazsan dağ olur” sözü bizce de tecrübe edilmiş oldu. Öküzlerin
gitmesiyle birlikte erozyon da büyük ölçüde önlenmiş oldu. Erozyonla öküz
arasında ne alâka var diyebilirsiniz. Alâka şu: Çocukluğumuzda iki damla yağmur
düşse hemen sel olur, dereler çamur akardı. Çünkü öküzlerin en kıymetli
yiyeceği kevendi. Keven, aynen sığır kuyruğu kalınlığında ve uzunluğunda bir
kök ile toprağa derinlemesine tutunur. Toprak dışında kalan kısmı ise bir top
şeklinde yayılır ve dikenli olur. Kevenlerin yaprak altları ve sık olduğu zaman
araları ot doldurur ve bunun sonucunda yağan yağmurlar toprakla doğrudan
buluşmaz ve emilir, her tarafı daha çok ot kaplar ve erozyon bu şekilde önlenmiş
olur.
En zahmetli işlerden biri keven almaktı. Birkaç defa ben de gitmiştim.
Fakat benim gücüm yetmezdi. Sırtıma vurduğum keven şeleğinin yarısını kazma ile
kössük oluştururdu.
Keven alma işi şöyle olurdu: Önce alınacak keven tespit edilir,
etrafı kazma ile açılır ve kökü ortaya çıkarılır. Sonra keven kazma ile
toplanır ve yatay bir biçimde kazmanın altına sıkıştırılır. Sağ eldeki kössüğün
ucu kazmanın demiri üzerinden kevenin köküne geçirilir ve kössük kazma dayanışmasıyla kök üzerinde
güçlü bir kanırtma hareketi oluşturulur; kössük üzerine bütün vücut ağırlığı
verilerek yaylama yapılır ve bu arada küt diye keven yerinden oynar, bazı
hallerde kevenin çıkmasıyla sökücünün kıçı üzerine yere kapanması söz konusu
olabilir ve böylece keven sökülmüş olur. Elde edilen kevenler sonra ateşte
ütülenir; dikenli kısımları yakılır ve kâh sırtta şelek ile kâh hayvana
yüklenilerek eve getirilir. Üzerine su dökülür ve ıslatılır. Gece boyu keven
suyu içine çeker ve iyice yumuşar. Sonra külünk ile keventaşı üzerinde dövülür.
En sonunda da doğranır ve hayvana verilir. Hayvan çok lezzetli bulur ve iştahla
yer. Ayrıca reçinesini de biz öğrenciler tutkal olarak kullanırdık.
Hal böyle olunca dağlarda keven kalmadı ve keven kalmayınca da
düşen yağmurlar yuvarlandı, toprağa bulandı ve yüzeyde toprak namına ne varsa
hepsini derelere doldurdu ve sel oldu ırmaklara taşıdı.
Şimdi öküz yok, keven alma da. Dağlar öyle kevenle dolmuş ki,
cılgalar (patika) dışında yürümek imkânsız hale gelmiş. Bu durum arıcıların da
işine geldi. Keven balı üretimi arttı.
Erozyonu artıran önemli bir etken de geçim kaynağı olarak keçi
beslenmesi idi. Keçinin beslenmesi koyuna nispetle çok kolay olur. Her türlü arazi
şartlarında yayılabilir, dal yer, dikenli çalılarla beslenir. Öyle olunca da
keçi ormanın üzerinde bir karabasan gibi olumsuz işlev görür. Çıkan fideleri
yer, genç fidanların tepe kılavuz sürgünlerini yer, ayaklar (arka ayakları
üzerine dikilir) ve iki metreyi aşan bir boya ulaşır ve ağaçların eteklerindeki
dalların uçlarını da yer. Ağaç yeterli oksijen alamaz, kurumaya yüztutar. Hele
taze fidanların köklerini kemirmeye bayılır. O yüzden orman keçilerin olduğu
yerlerde giderek küçülmeye mahkûmdur.
Bir hayli zamandır keçileri yok ettiler. Ormanlarda gözle görülür bir biçimde iyileşme oldu. Fotoğrafta görülün Karapınar köyünün hemen yanı başındaki ormanda taze fide ve fidanların nasıl bir gelecek vaat ettiği çok açık bir şekilde gözükmektedir. Mikser çıktı, fırıştak için kesmek de yok artık. Hükümet bol bol kömür veriyormuş. Odun için de kesmek yok. Eğer bu işböyle giderse ormanların eski canlı hallerini almaları işten değil.
Keçinin baskısından kurtulan ormanın kendi kendini yenilemesi
Keçilerin yok edilmesine mukabil köyde hayvancılıkta önemli bir canlanma ve insanların geçimlerini yeniden kendi öz yurtlarında arama gibi bir arayışın içine girdikleri de başka bir sevindirici durum.Kooperatif oluşturmuşlar ve çoğu ev yirmi beşer adet özel yetiştirilmiş koyun (şişek: henüz kuzulama aşamasına gelmemiş)almışlar. Köyü tatlı bir heyecan sarmış. Herkeste olduğu için onun da ayrı bir zevki var. El ile gelen düğün bayram derler ya hani o kabilden. Ben ordayken kırkım vakti gelmiş onunla uğraşıyorlardı.
İnsanların bir işlerinin olması, kendilerini verecekleri bir geçimliklerinin bulunması, hele hele geleceğe dair umutlarının bulunması ne güzel bir şey.
Köylülerimizin görgülerinin artması, yeni yeni açılımlarıdeneyebilecek kadar cesaretlerinin olması ne güzel.
Daha düne kadar patates, soğan, fasulye, domates, biber gibi çok az sayıda sebze bilirlerdi, şimdi yaptıkları seralarda daha önce pek bilmedikleri kıvırcık, dere otu, tere, roka, kırmızı lahana, kültür ekşimeni, nane… gibi bir çok ürün yetiştiriyor ve sofralarında bunları bulunduruyor olmaları çok sevindirici.
Allah emeğinizi zayi etmesin.
İşiniz kolay, ürününüz bereketli olsun.
Ha bir de, şimdi bize zekât düşer mi diye soruyorlar. Çünkü koyunların borcu ödenmemiş, satamıyorlarmış, kesip yiyemiyorlarmış, ölen olursa onu ispat edip kaydını düşürmeleri gerekiyormuş…
Ben “kırka ulaşınca ve üzerinden de bir yıl geçince verin”dedim, “madem getirisi sizin o zaman götürüsü de size olmalı. Hem borcunuz zimmette bir borç, oysa zekât hayvanlarınız üzerinde aynî bir borçtur” diye de bir gerekçe ileri sürdüm. Doğrusunu Allah bilir!
Amelleriniz ve niyetleriniz makbul olsun!
Dua ile!
04.07.2012
GARİBCE
Sarıkaya köyünden manzaralar
herdogan38@.
YanıtlaSilGeçmişi yeniden yaşama adına teşekkürler..
Bizim Adnan maşallah eş durumundan kurtarıyor,koyunu bile eşi kırkıyor...
Bereketli ve canlı bir köy hayatı dileği ile...
Her Nimet Değei Bilinince Güzeldir.
YanıtlaSil