Dinsiz bir hayatı düşünemiyorum.
İnanmadığını söyleyen insanların bile aradaki engellerin kalkıp da fıtratla yüzleşmeleri halinde içlerindeki kalplerin Allah diye titreyip kendine geleceğini sanıyorum.
Dindarlık hayatın tuzu.
Bizim kimi Müslüman tuz yemeğe lezzet katıyor, diye doldurdukça dolduruyor. Sonunda da o tadına doyulmaz yemek yenmez oluyor.
Dindarlıkta da ölçü tutturulamadı mı o güzelim hayat kararıyor ve çekilmez oluyor.
Bir oğlanı bir kızla evlendirmişler. Demişler “Kız şöyle dindar böyle dindar!”. Oğlan da “İyi demiş. Dindar bir eşim olacak ne mutlu bana.”
Neyse evlenip bir araya gelmişler. Oğlan her ne vakit kızın yanına girse kız Kur’an okuyor oluyormuş. Bir gün böyle beş gün böyle, sabah böyle akşam böyle… Kafasının tası atmış ve sonunda:
“-Akşam Kur’an sabah Kur’an lânet olsun bu evde duran!” demiş ve evi terk etmiş.
Vay garibim kim bilir soluğu nerede almıştır.
Vankulu hikayesini bilen bilir. Onu kendini ilme adamışlar için anlatırlar. Genç bir hanımı bir ilim adamı ile evlendirmişler. Adam her daim kitaplarla meşgul… Kadın sormuş:
“-Bey, ne yapıyorsun?” Adam demiş:
“-Hatun Vankulu’na bakıyorum”. (Vankulu bir sözlük oluyor). Kadın, ilgisizlik tak demiş artık canına ki:
“-Efendi, efendi insaf edin de biraz da ben kulunuza bakın!” demiş.
Normal insan herhalde nerede ve ne zaman nasıl davranılacağını bilen ve gereğini yapan kimse olmalı.
Gerdek gecesi boyunca Kur’an okumak. Ne dindarlık ama!
Tuz benzetmesi, dinin hayatımızdaki önemini azalttığı zehabı uyandırmasın. Aksine benzetmeye ölçü tutturulduğu zaman onu nasıl tadına doyulmaz hale getirdiği noktasından bakılmalı. Hem yemekteki tuzun bir başka özelliği daha var: Tuz yemeğin her zerresinde kendine yer bulur. Dindarlık da öyle olmalı. Hayatın her alanında kendisini göstermeli. Gündüz külahlı, gece silahlı değil. Sadece özel alana sıkışmış da değil. Kulun Rabb’e itaati, O’nun mülkü ile kayıtlı olur. İtaat ilmeğini boynunuzdan çıkaracaksanız, önce O’nun mülkünden çıkın. Hem O’nun mülkünde hem de O’nu tanımama olmaz.
Bizim O’na itaatimizin (kulluk) iki şekli vardır:
Biri Rabbimiz olarak O’nun adını yüceltmek ve O’nun zatına yönelik ifalarda bulunmak: Bunlara ibadet diyoruz.
İkincisi ise O’nun adına işleri tedvir etmek. Buna da hilâfet diyoruz.
İbadetimi yaparım, hilafetime bakarım… diyebiliyorsak işte o zaman tamam. Ben ibadetimi yaparım, hilafetten milafetten anlamam diyorsak… işte o zaman bunun bedeli kula kul olmaktır.
Ne diyelim, Allah bize basiret versin, işimizi kolay kılsın!
Hoşça kalın!
01.08.2012
GARİBCE
Bugün ayın ön üçü, sol tarafta hafif eksiklik ve ışık azlığı var. Yarın tam dolunay olacak inşallah.
bir de tuz masalı vardı... onu da istiyorum müsait bi zamanında dayı....
YanıtlaSil