14 Ağustos 2012 Salı

Bu ne koku? İhtikârın ...."


 
“el-Câlib merzûk ve’l-muhtekir melûn.”
“Câlib (celbeden) merzûk (rızıklanmış), muhtekir ise melûndur.
Hicaz bölgesi gibi kapalı toplumlar için ithalat hayatî bir önem arz eder. Bir yerde olmayanı, başka bir yerden bulup getirme ticaretin esasını oluşturur ve ticaret risk demektir.
Câlib, celb eden yani başka yerlerde bulunan malları, riske girerek getirip pazara süren demektir. Düşünün bir kere insan elindeki parayı risk ederek uzak yerlerden mal alıyor, ona nakliye ücreti veriyor, eşkıya, korsan baskınlarını göze alıyor, fırtınada yahut bir kaza sonucunda her şeyini kaybedebileceğini biliyor, bütün bunlara rağmen risk alarak işini yapıyor ve uzaklardan getirdiği malları makul fiyatlarla insanların alımına sürüyor.
Böyle biri peygamber duasını hak etmez mi? Rızkın, kazancın bol olsun, canım kardeşim.
Bugün buna “yatırım” harcamalarını da katabiliriz. Çünkü yatırımcı da elindeki hazır parasını götürüp bankaya yatırıp alacağı faizin üstüne yatıp gününü gün edebilir. Hiç risk almadan parasını kat kat artırabilir. Ama kişi, bir kene gibi insanların kanını emmek ve hiçbir katma değer üretmeden asalak asalak yaşamak istemiyor. Parasını üretime yönelik bir yatırıma bağlıyor: Yer satın alıyor, fabrika kuruyor, işçiler istihdam ediyor ve sonunda piyasa için mal “üretiyor” yani bir tür celb ediyor. Onun bunca riski göze almasının sonucu Allah da ona “bire on, otuz, altmış, yüz, hatta yedi yüz ve dilerse daha da fazlasını veriyor. “el-Câlib merzûk” ifadesi yerini buluyor.
Öbürü ise pazara mal tedarik etmek yerine aksine pazardaki malları topluyor, üreticinin elindeki malları o daha pazarı görmeden içinde bulunduğu zor durumları istismar ederek kapatıyor, insanlar arz eksikliğinden dolayı sıkıntı çekiyorlar, derken kuyruklar oluşuyor ve mal normal değerinin birkaç katına ulaşıyor. İşte o anda ellerini ovuşturan stokçu, karaborsacı elindeki malı azar azar piyasaya kendi belirlediği fahiş fiyatlarla sürüyor. Çaresiz insanlar da onu almak mecburiyetinde kalıyorlar. “Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler” felsefesi de tam ekmeklerine yağ sürmek kabilinden bir şey oluyor.
İhtikârın iktisat dilindeki tam karşılığı her türlü spekülatif işlemler olmalı. Hiçbir katma değer üretilmeden, elindeki para ile başka paraları avlamaya çıkan, fakir fukaranın elindeki son ekmek parasını dahi gözünü kırpmadan alabilen fırsatçıların, kan emicilerin, sömürücülerin yaptıkları iş olmalı. Onların adlarının kuzu, koyun, inek … olduklarına bakmayın. Vaktiyle Türkiye’nin o anlı şanlı holdinglerin kârlarının % 85’ini tam anlamıyla spekülatif işlemlerden söğüşledikleri paralar oluşturuyordu. Maliye Bakanı’nın geçenlerdeki bir beyanına göre 2002 yılında toplanan vergilerden her yüz liranın 86 lirası alınan borç paraların faizlerinin ödenmesine ayrılıyordu. Başka bir ifade ile devlete borç para vermiş olan holdinglerin, para babalarının kasalarına gidiyordu. Oysa bu paralar hizmet ve yatırıma yönelik harcamalar için toplanmaktaydı, istihdam olacaktı, işsize iş, fakir fukaraya aş olması amaçtı.
Meğer keneler, kan emici sülükler devleti ve ülke ekonomisini tam anlamıyla sarmala almış, emdikçe emiyor, fakir fukara düşen halk çaresizlikten inim inim inliyormuş. Enflasyon belası öyle bir musallat olmuş ki, tek hanelere düşmesi hayal bile edilemiyormuş.
Dünya’da da durum aynı.  “Dediklerine göre 1970'lere kadar, dünyada dolaşan paranın yüzde 90'ı üretim için harcanıyordu. Bugün yüzde 90'ı spekülasyon için harcanıyor. Üretime ayrılan pay ise sadece yüzde 10. Bu sömürgen ve semirgen düzende üretim olmaz. Üretim olmayınca istihdam da olmaz. İstihdam olmayınca da geçim olmaz. Geçimin olmadığı yerde, işsizlik olur, açlık, yoksulluk olur”.
Açlık fırın yardırır. Yoksulluk her türlü kötülüklerin anasıdır. Anadolu irfanı “-Bu ne koku? -Yokluğun boku!” der. Nerede burnunuza gelen bir pis koku varsa, altını kurcaladığınızda yokluk ve yoksulluk çıkar. İnsanlar kendilerini satar, kimi böbreğini, kimi bilmem neresini, olmadı eşini, kızını pazarlar. Küçücük masumlar dilenmeye zorlanır, istismar edilir. İnsanlar organize suç örgütlerinin ağına düşer; onların tetikçisi, maşası, kuryesi olur. Bütün bunların sebebi yokluktur. O yüzden Hz. Peygamber “Yoksulluk neredeyse kâfirlik olacaktı” buyurur.
Şimdi sen gel de bu kadar kötülüklerin sebebi olan muhtekire yani karaborsacıya yani her türlü faizci ve spekülatif işlemlerle piyasayı allak bullak eden, ülkeyi yangın yerine çeviren ve bu durumdan kendi para imparatorluklarını kurmaya çalışan, sonra da bu güçle bütün insanlık üstünde hegomanyasını kuran zihniyetin sahiplerine lânet etme!
el-Muhtekir melûn!
Hem de ne melûn!
Melûn!
Kimsenin ekmeğinde gözünüzün olmadığı, ekmeğinize de kem gözle bakılmadığı bir dünyamız olsun! Az olsun zararı yok, ama bereketli olsun. İsraf da olmasın.
Ağzımızın tadını Allah bizden almasın.
İhtikâr değil, infâk özelliğimiz olsun.
O’nun verdiğini biz de harcayalım. Piyasa canlansın, bolluk olsun, ucuzluk gelsin. Fakir fukara da doysun.
Bayram geldi, fitreniz yerini bulsun.
Allah kabul etsin!
14.08.2012
GARİBCE

3 yorum:

  1. herdogan38@.
    Garibce, neden bu yazıları günlük bir gazetede yayınlamıyorsun?
    Okuduğum köşe yazıları daha da muhtevalı değil..

    YanıtlaSil
  2. Hocam, gazete olsa unutulup giderdi. Yazıldıktan on sene sonra okudum ve fayda buldum. Yüz on sene sonra da okunacak inşaallah.

    YanıtlaSil
  3. Hüseyin KURU28 Nisan 2022 09:16

    2012'den 2022'ışık olmuş ve hep tazeliğini koruyacak olan bir yazı.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...