28 Ağustos 2012 Salı

Takılar nasıl takılıyor?


 

Efendim, cümlenizden Hak razı olsun!

Eş ve dost ile sonunda gelinimizi getirdik ve neyi sembolize ediyor bilmiyorum ama arabadan inince önünde içi tahıl (arpa, buğday…), şeker ve küçük bozuk para dolu bir testiyi (toprak kabı) ayağının dibinde kırdık. Kayın valide otoritesini tesis için mi yapıyor/yaptırıyor bunu bilemiyorum.  Hani itaate yanaşmazsan, şimdi önünde kırıyorum, o zaman kafanda kırarım, demek gibisinden (Şaka şaka! Hiç kayınvalideler gelinlerine kıyabilirler mi?).

Bazı yerlerde testiyi gelinin kendisi kırıyormuş.

Tahıl genelde bereketi sembolize eder. Gelişinle/gelişimle evimize bereket dolsun ve dışarılara taşsın, gibisinden.

Bozukluk paralar çocukları sevindirmek için.

Şekerleri toplama da evlenecek çağdaki genç kızlar için(miş). Kim kaparsa bahtı açılırmış hani.

Sonra gelin ve güveyi kendileri için hazırlanmış olan masaya oturdular. Bir dua yapıldı.

Anadolu’da düğünler hem duasız, hem de davulsuz zurnasız olmuyor. Biri başladı mı öbürü susuyor, birlikte düğüne hem maneviyat hem de neşe katıyorlar. Düğünler, İstanbul’daki pek çoğunun aksine cenaze merasimlerinden çok düğüne benziyor.

Sonra takı merasimi başladı.

Garibce uzun yıllar böyle bir düğünde bulunmamıştı. O yüzden ilgi ile izliyordu.

Sonra cazgır biri damadın anne ve babasından başlayarak takılan takıları yüksek sesle ilan etmeye başladı. Bir eliyle kaldırıyor ve “Damadın annesinden bir bilezik!” diye bağırıyor, herkese gösteriyor. Varsa zarflar açılıp içindeki açıklanıyor. Hiçbir şey gizli saklı kalmıyor.

Aaaa! O da ne? Damadın kız kardeşi eline almış koca bir defter o da ilan edilen takıları yazıyordu. Falanca’dan bir yarımlık, filancadan bir çeyrek…

Meğer usul böyle imiş. Takılar bir anlamda ödünçmüş. Ben ne taktıysam sen de onu takmalıymışsın. Ya da sen ne taktıysan ben de yarın senin oğluna kızına onu takacakmışım.

Şehirde bu yok mu? Var, ama biraz daha rafine galiba. Onlar da kameraya alarak yapıyorlar bunu.

Şöyle ya da böyle bu takı işi önemli bir dayanışma. Bugün sana yarın bana. Ya da bugün sana yarın bana!

Yahu başka türlü olsa olmaz mı? Yani sırf yardım amaçlı ve gönülden ne kopuyorsa. Hayır! Niyet etmede bir sakınca yok, ama sonuç böyle.

Muhtara dedim, “Sen ne takıyorsun?”. Dedi: “Herkese taktığım şeyi!” Dedim “Koca muhtar, ayıp olmuyor mu?”

Dedi: “Ama ben herkes gibi ödünç takmıyorum. Herkes ödünce gidiyor.”

Bu şu anlama geliyor: Eğer sizin everecek oğlunuz kızınız yoksa yahut birkaç sene burada birkaç sene başka bir şehirde yaşamakta olan bir memur vb. iseniz sizin takılarınız gerçekten bağış anlamına geliyor. Çünkü ödünç olarak size geri dönmesi imkânsız oluyor.

Şöyle ya da böyle bu takı işini sevdim. Damadı, muhtemelen altına girmiş olduğu borç yükü açısından rahatlatıcı bir şey.

Ödünç olarak geri ödemesine gelince, yarın ola hayır ola. Ya da kim öle kim kala!

Bugün damat olarak benim yarama merhem oldu ya, gerisini Hak getire!

Bütün yavrularımızın mürüvvetini görmek dileğiyle!

Hoşça kalın, huzurla kalın!

 

28.08.2012

GARİBCE
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...