Aklıma düştükçe hâlâ korkuyorum ve kendi kendime gerçekten safmışım diyorum.
Muhtemelen 1976 yılı. İslamî İlimler Fakültesinde okuyoruz. Bu arada dini alanda iki Fakülte vardı o zaman, biri Ankara’da İlahiyat Fakültesi, diğeri de Erzurum’da İslâmî İlimler Fakültesi.
Bir konferansın ardından olaylar çıkmış halk yurtları basmıştı. Sonunda da yurtlar ayrılsın talebimizi katları ayırarak karşılamışlardı. Her yurdun bir katı Akıncılara ayrılmıştı.
Hangi yurtta kalıyorsun sorusuna üçüncü yurt diyorduk. Ama bu kimliğimizi ortaya koymak için yeterli olmuyordu, mutlaka hangi oda sorusu geliyordu. Falanca oda deyince de, “Haa!” deniyordu.
İşte öyle kavgalı bir ortamda İslâmî İlimler talebesi olarak doğal olanı İslamcı oldukları iddiasında bulunan grubun içinde yer almaktı. Dışarıda kalmanın imkânı yoktu. Ya ülkücü olacaktık –ki bir türlü Garibce’ye uymadı o-, ya da İslamcı.
İlk iki sene etrafa salınan tehditlerle ülkücülerin güdümünde epey gösterilere katılıp, ülkücü sloganlar atmadık da değil hani. Sonra sonra saflar ayrıldı.
İşte böylesi bir kavgalı ortamda biz yeni öğrenciler, öndeki ağabeylerin arkasına düşüyoruz, ne, nerede ve ne zaman bağıracağımızı onlar belirliyor, biz de bağırıyorduk. Afiş yapıştırılacaksa afiş yapıştırıyorduk. Büyüklerimizi korumaya alıyorduk…
Hayatında hiç kavga başlatmamış, üstelik de korkak denilebilecek kadar çekingen bir adamın nasıl kavga ortamlarının içine çekilebileceğini tecrübe ederek öğrenmiş olduk.
Bunları daha etraflı anlatmak isterim. Bu yazıda söyleyeceğim asıl konu şu:
Üstelik de hem şehrim olan bizim üst sınıflardaki bir ağabey bir gün bana geldi ve elinde sakladığı silahı göstererek,
“-Mehmet, dedi. Bunu al, sen sakla. Emniyetin gözü benim üstümde, arama yaparlarsa doğru bana gelirler. Sana kimse nasıl olsa bakmaz” dedi ve dava gereği buna hayır diyemeyeceğim imalarıyla silahı bana bırakarak gitti.
“-Hayır, asla, olmaz, yapamam…!” diyemedim Çünkü ağabeydi, çünkü dava adamıydı, çünkü bize güven duymuştu, hem neden başkalarına gitmemişti de bana gelmişti, böylesi güven boşa çıkarılabilir miydi?... falan, filan.
Fakat o gitti, ama elimde bir silah, belki hayatta ilk kez elime aldığım bir silah ile ne yapacağımı bilmez bir halde öyle duruyordum. Sonra kafayı çalıştırdım ve onu polislerin asla bulamayacağını düşündüğüm bir şekilde sakladım. Sonra da “-Yahu senin düşündüğün şeyi, yılların tecrübesine sahip polisler düşünemez mi?” dedim. Şeytan, sağıma dürttü, soluma dürttü. –Yoksa o dürten melek miydi?- Ama yapabileceğim bir şey yoktu, götürüp geri veremezdim. Saklanabilecek en umulmaz yere de saklamıştım. Daha ne edebilirdim. Tevekkül edip beklemekten başka zaten başka bir şansım ve yapabileceğim bir durum yoktu.
Şimdi hâlâ hatırladıkça o günün sıkıntıları basıyor ve dehşeti albastı gibi üzerime abanıyor.
Her an polis gelebilirdi. Polis gelince ben dayısının oğlu değildim ya tabii ki ayrım yapmadan benim odamı ve eşyalarımı da arayacaktı. Bulamazdı ya haydi bulduğunu düşünelim: Artık kararan bir hayat vardı. Daha ana rahminde iken, doğmadan düşürülmüş ilim dünyası namına bir cenin! Çünkü muhtemelen o ağabeyin eline verilen silah, kim bilir daha önce kimlerin eline verilmişti. Zannı galip düzeyde o silahın daha önce karıştığı cinayetler olabilirdi. İhtimal, ihtimal… hepsi de bir öğrencinin hayatının karartılması için yeterli şeyler.
İnsanlar güven olmadan yaşayamazlar. Küçükler büyüklere güvenirler. O güvenledir ki baba çocuğu havaya attığında çocuk güler. Çünkü onun kendisini tutacağına güvenir.
Ve büyükler, küçükleri korurlar. Erkeklerin kavvamlığının anlamı budur; koruması altındaki kadın ve çocuk ne varsa hepsine kendi göğüslerini siper ederler. Onların önde olmaları üstünlük işareti olsun diye değil, arkasındakilere gelecek musibeti göğüslemek içindir.
Siz siz olun, küçükleri koruyun. Onların güvenini asla boşa çıkarmayın. İstismar mı sakın aklınızdan bile geçirmeyin. Sonra bir gün sizin de yazınızı yazarlar. Başka bir Garibce’de yayınlarlar.
Güven içinde esen kalın!
24. Ağustos 2012
GARİBCE
herdogan38@.
YanıtlaSilGaribce, vay başında geçenlere..Okurken bile tüylerim ürperdi..O günlere gittik..Ben Diyarbakır yıllarında belimde zincir taşımıştım ama silahla tanışmamıştım..Sen sahiden güven veren cösürmüşsün..
Şimdi o yılları tezgahlamak isteyenler var..Asıl ders o yılları anlamak ve anlatmaktır öğrencilerinize..Geçmiş olsun,halini düşünüyorum da senin adına ben terliyorum yerimde..