İlk tebliğimi sunmuştum. İSAV’ın düzenlediği Toplumsal Değişme ve İslam Hukuku başlığı altında bir bildiri idi. Bir anlamda doktora tezimin bir özeti gibiydi.
Kendimce güzel bir sunum yaptım, sonunda soru kısmına geçildi. Tek bir kimse soru sormak üzere elini kaldırmıştı. Demek ki çok iyi sunum yapılmış, soruya ihtiyaç kalmamıştı. Ya da neyse onu boş ver!
Soru sormak üzere işaret eden zatın kim olduğunu bilmiyordum. Hem ben Erzurum mezunu idim, hem de çok sosyal biri değildim. Ve bu benim bir artımdı (kendimce, sonradan Bekir Topaloğlu Hoca’nın da “İlim adamı asosyal olmalı!” dediğini duymuştum). O yüzden çok tanıdığım da yoktu.
Neyse, buyurun dedik ve merakla soracağı soruyu bekledik. Sonradan Sabri Akdeniz olduğunu öğrendiğim zat: “Tebliğinizdeki ‘handikap’ı anlamadım” dedi. Ben de saf saf onun engel, mania demek olduğunu söyledim. Meğer hoca kelime yabancı kökenli olduğu için karşı çıkmış ve bu konuda da çok hassasmış.
Oysa ben Toroslu olarak ne bilirim Handikap’ı mandikapı. Marmara İlahiyat’a okutman olarak yeni gelmişiz. Sayın çok sevdiğimiz dekanımız da handikap der durur, ben de sandım ki demek bu handikap güzel bir şey. Ona sebep kullanmıştım, hem belki daha da havalı olur diye düşünmüştüm. Öyle ya madem büyük adamlar kullanıyor, büyük adam olmak için onlar gibi olmak lazım.
O zaman Sabri Hoca’ya kızmadım desem yalan olur. Soru soracaksan şöyle muhteva ile ilgili güzel bir soru sor, ben de sorunla seni bir tartayım ve arkasından güzel bir cevap vereyim, maksat hasıl olsun…
Kızmama rağmen o bana bir ders oldu.
O vakitler oda arkadaşım olan birisiyle de “zikretmek” kelimesine sebep atıştık. O bir Türkolog’du ve zikretmek kelimesi Arapça’ydı. Oysa biz Türkçe’ye çeviri yapıyorduk. Dolayısıyla itirazı vardı.
Yoğun tercüme yaptığım sıralar “Lâ tuharrimü’l-massatu velâ’l-massateâni…” hadisini çevirmem gerekiyordu. Türkçesi “Bir soğurma, iki soğurma haramlık hükmü doğurmaz” şeklinde olması gereken bu hadisin çevirisi için Davudoğlu’nun Müslim Tercümesi’ne baktım “Bir veya iki massa hürmet isbat etmez” ,“Bir veya iki imlâce hürmet isbat etmez” (VII.366) gibi bir çeviri pardon tercüme hatta latinize denilebilecek bir karşılık vardı.
“Soğurma” da ne demek demeyin sakın. Çocuk iken annesini emerken herkesin yaptığı şey. Bizim oralarda “sormak” derler. Yazı dilinde “soğurmak”.
Özellikle çeviri tecrübesiyle zaman içinde bende de dil konusunda bir duyarlılık oluştu. Ama bunu hastalık derecesine hiç götürmedim. Espri demek yerine nükte’yi tercih ettim, ama espri kelimesini de kullandığım oldu. Dün bir dost, niye paralel varken “koşut” demişsin diyor. Haklı.
Ama ben dilin canlı olduğuna inanırım. Aynen bedenimizin canlılığı gibi. Bunun için çok sayıda hücre ölürken, bir o kadarı vücut bulur, hayatiyet ancak buna bağlı olarak sürer.
Dilde de aynı şekilde bazı kelimeler terk edilir, ölür, aynı anda da pek çok kelime türer ve hayat bulur. Yeni kelimeler üretilemiyorsa, dil hayatiyetini sürdüremez. Benim yazılarımın takipçisi olanlar bizzat kendimin ürettiği (uydurduğu demiyorum) bazı kelimelerle tanışmış olabilirler. Bunların bir kısmı yayınlandı. Yarın bunlar yaygınlaşır ve yerleşirse işte bizim dilimizin yeni bir üyesi olur. Yok yayılmazsa demek ki ölü doğmuş gibi işlem görür. O yüzden ben bu konuda çok katı olmamız gerektiğini düşünürüm.
Kaldı ki bizim TDK’nun masa başında ürettiğini zannettiğimiz birçok kelimenin aslında yöresel olarak birçok yerde kullanıldığını da tecrübe ile biliyoruz. Ama ideolojik tavır karşı ideolojik tavrı oluşturdu ve besledi, o yüzden TDK’nın desteklenmesi gereken çalışmaları da gereği gibi iltifat bulamadı.
Ne tasfiyeci olmak lâzım –ki bu akıl kârı değil-, ne de aşırı muhafazakâr. Muhafazakârlık, koruyucu artı özelliği yanında yeniliklere karşı direnç eksi özelliği de olan bir tutumdur. Gelenek içinde kalarak değişimi götürmek lâzım. Elmalılı merhumun “istikrar içinde değişim” anlayışı ilkemiz olmalı.
Mebde’i mi demeliydim, yoksa önce yazıp da sonra sildiğim sloganı mı, siz takdir buyurun.
Dilim dilim etti beni dilim!
Kalıbın neye yarardı, olmasaydı bir kalbin bir de dilin!
Gönlünüz hoş olsun!
25.08.2012
25 Ramazan 1433 Ay iyice küçüldü.
herdogan38@.
YanıtlaSilGaribce'den garip çıkışlar..Klasikliği bırakıp değişime ve gelişime koşuş...Biraz alışmamız zor olacak..Mesela: 'Varsıl' gibi..