Bu gece Kadir gecesi. Ve ben gene
vaaz edeceğim inşalah!
Asıl mesleğim vaizlik değil. Allah
bize ekmeği daha çok Arapça bilmemize dayalı olarak Okutmanlık ve ardından da
Üniversite Hocalığı’ndan verdi. Haseki’yi bitirdiğim zaman yüksek lisansa da
başlamıştım ve doktora yapmayı çok arzu ediyordum. O yüzden lütuf ettiler ve
benim tayinimi Hereke vaizliğine yaptılar. Gidip gelerek sürdürdüm, sonra da
okutmanlık imtihanını kazandım ve İstanbul’a taşındım (1984). İşte bu arada da
resmen vaizlik görevi ifa ettim. Bu, iki yıl kadar sürdü.
Fakülteye intisap ettikten sonra
da kürsüden hiç kopmadım. Hep vaaz ettim. Neden diye soranlar oldu? “-Çünkü
dedim, kendim istifade ediyorum!”. Gerçekten insan kendi sözlerinden
etkileniyor.
Şimdiye kadar anlatmada
zorlandığım konu pek olmamıştır. Çünkü elimizin altında kaynaklar hazır,
onlardan istifadenin önünde dil bir engel değil. Allah konuşma kabiliyeti de
vermiş. Duygu ise duygusal bir insanım…
Çok değişik konular işlemişimdir. Elimde bir hayli
doküman da birikmiştir. Eskiden fiş ve zarf usulü çalışırdım. Şimdi her şeyi
bilgisayar üzerinden götürüyoruz. O yüzden çalışmalar da dosyalar halinde
bilgisayar belleğine emanet edilmiş oluyor.
Konuya bir türlü gelemiyorum. Galiba
psikolojik bir mania var.
Diyeceğim şu ki kandil geceleri
ile ilgili biraz sıkıntım olmuştur.
Şöyle ki insanların bu gecelere
verdiği önem ile kaynakların verdiği önem sanki bire bir örtüşmemektedir.
İnsanlar kandillere, aslında olduğundan fazla değer yüklüyorlar. Sanki
bayramlardan biri imiş gibi kutlamalar, mesajlarçok iyi gidiyor. Bu geceler ciddi anlamda bir ilgi
görüyor. Oysa bir vaiz olarak ben aynı
rahatlıkta olamıyorum:
Regaib gecemiz var: Çok
mübarektir, çok değerli bir gecedir falan diyoruz. Elimizde fazla bir doküman bulunmuyor.
Berat kandili var. Duhan suresinin
ilk âyetlerini okuyoruz ve şöyle sevap böyle sevap diyoruz. Kadir gecesi olunca
da bu kez aynı ayetleri Kadir gecesi için okuyoruz. Hadis olarak rivayet edilen
sözlerin çoğunun kaynaklarda “Lâ asle lehû” yani sözün hadis olarak aslı yok
diye değerlendirildiklerini görüyoruz.
Mirac gecesi diyoruz İsrâ ve
Mirâcı anlatıyoruz. Hz. Peygamber’in hayatı ve özellikle namaz bu gecede farz
kılındığı için sözü genelde bu konulara getirip konuştukça konuşuyoruz.
Kadir gecesi hakkında açık
beyanlar ve nitelemeler var. Bu kez de gecenin kendisi ne zaman, o çok belli
değil. Yirmi yedinci gün olduğuna dair ümmetin hüsn-i kabulunü mesnet sayıp bu
geceyi tesîd ediyoruz. Kadir gecesini bin aydan daha hayırlı kılan nedir? diye
soruyor ve Kur’an’dır.diye cevaplıyoruz. Arkasından da “Öyle ise Kur’an’a gelince diye
Kuran’ı anlatıyoruz.”
Velhasılı kelam yılların vaaz
tecrübesi olan ben Garibce kandil gecelerinin fezailini anlatmakta doğrusu
biraz zorlanıyorum.
Ölçülü olmak İslam’ın en önemli
ilkelerinden biridir. Kandiller ile anlatılanların çoğunda ölçü namına hiçbir
şey yoktur.
Hem öyle anlatılıyor ki adam sonra
hesap yapıyor: Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece şu kadar namaz
kılarsam, gündüz zaten oruçlu olurum, şu kadar senelik bir hasılat ortaya
çıkar, o da bana fazla fazla yeter, diyor.
Haydi çık bakalım şimdi işin
içinden. Vaktiyle benim “Borcun var mı”
diye bir soru yönelttiğim hacının “Hayır, yok! demesi ve benim de biraz hayret
uyandırıcı bakışımın ardından da “Yok, yok öyle değil! Ben hacca gittim!” demesi gibi. Adam Harem-i Şerif’te kıldığı
her bir namazı yüz bin ile çarpmış, elde ettiği hasıla bırakın kendisini bütün
sülalesini sevaba boğacak kadar fazla. Daha niye uğraşsın Allah’ın her günü
üstelik de beş defa.
Bendeniz bu gibi geceleri
“sağanak” yağışlara benzetiyorum. Sağanak yağışlarda çok kısa zamanda ölçülere
sığmayacak kadar fazla yağmur düşer, ama bu ölçüsüz yağış etrafı sele de verir.
Oysa bize lâzım olan aralıklı, düzenli hafif hafif yağan yağışlardır.
Her gün kılacağımız beş vakit
namaz nemize yetmiyor. Az olsun ama düzenli ve devamlı olsun. Allah’tan
isteğimiz budur. Bunun ötesindekileri çamura düşmüşlere uzatılan bir el gibi
düşünün, günah denizine batmış, umudunu yitirmişlere atılan bir can simidi gibi
görün.
Bir de şu var: Çocuk iken Rahmetli
Kadir dedem, Şerife bibimle birlikte kadiri beklerlerdi. Yani Kadir beklenirdi.
Biz çocuklar da demek ki kadir gelecek diye inanırdık. Bir defasında ondan
habersiz somyanın altına saklanmış ve o namaza durunca sesimi değiştirip, ona lâhûtî
bir ton katıp “Erişdin ya Kadîr!” diye ünlemiştim.
Demek oluyor ki Kadir bekleniyordu
ve Kadir’i bekleyenler de erişiyorlar.
Bu bekleyiş ve inanışlar bir “kült”
olarak dinler arası bir mukayese ile incelense ne gibi sonuçları olur merak
ediyorum.
Kadir bilirliğiniz kadrinizi artırır
elbet!
Gecemiz cümle günahlarımıza olsun kefaret!
14.08.2012
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder