14 Ağustos 2012 Salı

Kandillerde aşırı yükleme






Kadir gecesi, bilin demek kadir kıymet
Kuşatsın hep bizi ta fecre kadar rahmet





Bu gece Kadir gecesi. Ve ben gene vaaz edeceğim inşalah!

Asıl mesleğim vaizlik değil. Allah bize ekmeği daha çok Arapça bilmemize dayalı olarak Okutmanlık ve ardından da Üniversite Hocalığı’ndan verdi. Haseki’yi bitirdiğim zaman yüksek lisansa da başlamıştım ve doktora yapmayı çok arzu ediyordum. O yüzden lütuf ettiler ve benim tayinimi Hereke vaizliğine yaptılar. Gidip gelerek sürdürdüm, sonra da okutmanlık imtihanını kazandım ve İstanbul’a taşındım (1984). İşte bu arada da resmen vaizlik görevi ifa ettim. Bu, iki yıl kadar sürdü.

Fakülteye intisap ettikten sonra da kürsüden hiç kopmadım. Hep vaaz ettim. Neden diye soranlar oldu? “-Çünkü dedim, kendim istifade ediyorum!”. Gerçekten insan kendi sözlerinden etkileniyor.

Şimdiye kadar anlatmada zorlandığım konu pek olmamıştır. Çünkü elimizin altında kaynaklar hazır, onlardan istifadenin önünde dil bir engel değil. Allah konuşma kabiliyeti de vermiş. Duygu ise duygusal bir insanım…

Çok  değişik konular işlemişimdir. Elimde bir hayli doküman da birikmiştir. Eskiden fiş ve zarf usulü çalışırdım. Şimdi her şeyi bilgisayar üzerinden götürüyoruz. O yüzden çalışmalar da dosyalar halinde bilgisayar belleğine emanet edilmiş oluyor.

Konuya bir türlü gelemiyorum. Galiba psikolojik bir mania var.

Diyeceğim şu ki kandil geceleri ile ilgili biraz sıkıntım olmuştur.

Şöyle ki insanların bu gecelere verdiği önem ile kaynakların verdiği önem sanki bire bir örtüşmemektedir. İnsanlar kandillere, aslında olduğundan fazla değer yüklüyorlar. Sanki bayramlardan biri imiş gibi kutlamalar, mesajlarçok iyi   gidiyor. Bu geceler ciddi anlamda bir ilgi görüyor.  Oysa bir vaiz olarak ben aynı rahatlıkta olamıyorum:

Regaib gecemiz var: Çok mübarektir, çok değerli bir gecedir falan diyoruz. Elimizde fazla bir doküman bulunmuyor.

Berat kandili var. Duhan suresinin ilk âyetlerini okuyoruz ve şöyle sevap böyle sevap diyoruz. Kadir gecesi olunca da bu kez aynı ayetleri Kadir gecesi için okuyoruz. Hadis olarak rivayet edilen sözlerin çoğunun kaynaklarda “Lâ asle lehû” yani sözün hadis olarak aslı yok diye değerlendirildiklerini görüyoruz.

Mirac gecesi diyoruz İsrâ ve Mirâcı anlatıyoruz. Hz. Peygamber’in hayatı ve özellikle namaz bu gecede farz kılındığı için sözü genelde bu konulara getirip konuştukça konuşuyoruz.

Kadir gecesi hakkında açık beyanlar ve nitelemeler var. Bu kez de gecenin kendisi ne zaman, o çok belli değil. Yirmi yedinci gün olduğuna dair ümmetin hüsn-i kabulunü mesnet sayıp bu geceyi tesîd ediyoruz. Kadir gecesini bin aydan daha hayırlı kılan nedir? diye soruyor ve Kur’an’dır.diye cevaplıyoruz.  Arkasından da “Öyle ise Kur’an’a gelince diye Kuran’ı anlatıyoruz.”

Velhasılı kelam yılların vaaz tecrübesi olan ben Garibce kandil gecelerinin fezailini anlatmakta doğrusu biraz zorlanıyorum.

Ölçülü olmak İslam’ın en önemli ilkelerinden biridir. Kandiller ile anlatılanların çoğunda ölçü namına hiçbir şey yoktur.

Hem öyle anlatılıyor ki adam sonra hesap yapıyor: Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gece şu kadar namaz kılarsam, gündüz zaten oruçlu olurum, şu kadar senelik bir hasılat ortaya çıkar, o da bana fazla fazla yeter, diyor.

Haydi çık bakalım şimdi işin içinden. Vaktiyle  benim “Borcun var mı” diye bir soru yönelttiğim hacının “Hayır, yok! demesi ve benim de biraz hayret uyandırıcı bakışımın ardından da “Yok, yok öyle değil! Ben hacca gittim!”  demesi gibi. Adam Harem-i Şerif’te kıldığı her bir namazı yüz bin ile çarpmış, elde ettiği hasıla bırakın kendisini bütün sülalesini sevaba boğacak kadar fazla. Daha niye uğraşsın Allah’ın her günü üstelik de beş defa.

Bendeniz bu gibi geceleri “sağanak” yağışlara benzetiyorum. Sağanak yağışlarda çok kısa zamanda ölçülere sığmayacak kadar fazla yağmur düşer, ama bu ölçüsüz yağış etrafı sele de verir. Oysa bize lâzım olan aralıklı, düzenli hafif hafif yağan yağışlardır.

Her gün kılacağımız beş vakit namaz nemize yetmiyor. Az olsun ama düzenli ve devamlı olsun. Allah’tan isteğimiz budur. Bunun ötesindekileri çamura düşmüşlere uzatılan bir el gibi düşünün, günah denizine batmış, umudunu yitirmişlere atılan bir can simidi gibi görün.

Bir de şu var: Çocuk iken Rahmetli Kadir dedem, Şerife bibimle birlikte kadiri beklerlerdi. Yani Kadir beklenirdi. Biz çocuklar da demek ki kadir gelecek diye inanırdık. Bir defasında ondan habersiz somyanın altına saklanmış ve o namaza durunca sesimi değiştirip, ona lâhûtî bir ton katıp “Erişdin ya Kadîr!” diye ünlemiştim.

Demek oluyor ki Kadir bekleniyordu ve Kadir’i bekleyenler de erişiyorlar.  

Bu bekleyiş ve inanışlar bir “kült” olarak dinler arası bir mukayese ile incelense ne gibi sonuçları olur merak ediyorum.

Kadir bilirliğiniz kadrinizi artırır elbet!

Gecemiz cümle günahlarımıza olsun kefaret!



14.08.2012

GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...