5 Eylül 2012 Çarşamba

Çağdaş bir sadaka taşı öyküsü: Askıda bir kahve


 

Kim olduğunu bilmediğimiz bir gezgin anlatıyor:

İtalya'da Napoli'nin kenar mahallelerinden birinde, bir cafe-bar da, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri, barmene "due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dedi, iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti, barmen de tezgâhın üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı. Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da "due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dediler, üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Barmen "askı"ya yine bir küçük kâğıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.

Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski, püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve barmene "un caffee sospeso" (askıdan bir kahve) dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen ise tezgâhın üzerindeki askıya taktığı kâğıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı.

Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan, fakat kesinlikle örnek almamız gereken bir "italyan toplumsal terbiyesi" öğrendik: Yardım etmek için insanların gereksinimlerini belirlerken, yalnızca yaşamsal gereksinimlerle sınırlı kalmak zorunda değiliz. Bir Napolili için, yaşamsal olmasa da kahve, günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır. Kahve içebilecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, kendileri bir kahve içerken, fazladan bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar, kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul eden kişiler ise huzurlu oluyor. Yardım eden ile alan arasında, bu caffe-bar'daki garson gibi, köprü görevi yapan kişilerin ise güler yüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul bir kişinin "bana askıda kahve var mı?" diye sormasına gerek bırakmamak için "askıda kahve olduğunu" belirten kâğıt parçalarını kolaylıkla görünebilen bir yere asmak ise bu olgunun çok zarif bir bölümünü oluşturuyor.

Garibce bu örnek uygulamayı yıllarca önce okumuştu ve çok etkilenmişti. Sonra İnternet’te bunun bir Osmanlı uygulaması olarak lanse edildiğini gördüm. Bizde “askıda kahve” şeklinde böyle bir uygulamanın varlığından doğrusu benim haberim ya da duyumum olmadı. Buna mukabil bizde “sadaka taşı” uygulaması vardı. Tasaddukta bulunmak isteyen kişi sadakasını doğrudan yoksul kişiye vermek yerine, yatsı namazı girişinde genelde cami avlularına konulan bu sadaka taşlarına bırakır, çıkışta da ihtiyacı olan yoksul oraya konulmuş olan sadakadan ihtiyacı kadar olanının alır ve böylece alan vereni görmeden, rencide olmadan maksat hâsıl olurdu.

Kahve askıda uygulamasının Türkiye’de bazı yerlerde, fırın vb. gibi daha değişik ihtiyaç maddelerinde uygulandığı doğrultusunda duyumlarımız olmuştur.

Bazı kafelerde uygulamaya konulan askıda kahvelerin ise biriktiği ve fakir birinin gelerek orada bir kahve içmeyi onur meselesi yaptığı söylenmektedir.

Bence bunun asıl sebebi başkadır. Bir kere bu tür mekânlar tavırlarıyla, oluşturdukları imajlarla, korumalarıyla fakir fukaranın kolayca girip çıkabileceği, oturduğu zaman da rahat edip ağzının tadıyla şöyle bir kahve içebileceği mekânlar değildir. Orada garibimin ne işi olabilir ki, askıdan bir kahve içip de keyif yapsın.

Bu tür güzel âdetler, kaynağı neresi olursa olsun paylaşılması, yaygınlaştırılması gereken uygulamalardır.

Bu açıdan Garibce de bu paylaşımın bir ucundan tutmak istedi.

“Bendensin!” diyemiyorsak bari bir fincan kahve ya da bir ekmek olsun askıda diyelim. Yediğimiz ekmeği yerken y ada kahveyi içerken, bir yoksulun da bizimle beraber doyma ya da kahve içme imkânının tarafımızdan oluşturulmasının verdiği iç huzuruyla afiyet bulalım.

Afiyet olsun!

05.09.2012

GARİBCE



 
 
 

4 yorum:

  1. Prof. Dr. Mustafa Yıldırım'ın derlediği Hayata Dair adlı kitapta geçen bir öykü. Okumaya değer bir kitap

    YanıtlaSil
  2. Sevgili hacer Garibce size desteğinizden ötürü teşekkür eder. Sitenizi hızlı bir gözden geçirdim. Benim ilgimi çeken yazılar ve konular. Biliyor musun bana fıkıhtan yüksek yapmak için gelen birine "Ne işiniz var, gidin dinler tarihi alanına!" dediğimi. Sizin konya ilginiz ve bizim saçı sakalı ağarttıktan sonra başladığımız bir serüvene şimdiden başlamış olmanız takdire şayan. Alkış!
    Not: Bu yorumu sizin sitenizde düşmek istedim, fakat bir türlü yerini bulamadım ya da beceremedim. Size buradan ulaşmak istedim.

    YanıtlaSil
  3. yazmış olduğum kitap geçen hafta yurt dışına 5 senelik göreve çıkan hoca abimin -sağolsun bana Dinler Tarihi alanında Ahmet Güç hocanın kitaplarını da hediye etti- onun hediyesidir. Şuan vermiş olduğunuz bu morale o kadar ihtiyacım vardı ki hocam kelimelerle ifade edemem gözlerimin dolduğu da doğrudur. Dinler Tarihi alanındaki merakım ailem tarafından hoş karşılanmıyor ama siz değerli hocalarım, abilerim, ablalarımın destekleri beni çok mutlu ediyor. Bazen vazgeçecek olduğum anlar yaşıyorum. Çok teşekkür ederim sayfama yorumlarınızı beklerim hocam çok mutlu olurum

    YanıtlaSil
  4. Sacide Ataş: Hocam, bu güzel uygulamanın yapıldığı yerlerden biri de bizim mahalledeki fırın. Bir tahta koymuşlar ve 'Ekmek Teknesi' yazmışlar. Askıda kaç ekmek olduğunu, kaç ekmeğin eksik olduğunu oraya yazıyorlar. Rabbim hayır sahiplerinden razı olsun...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...