Kim olduğunu bilmediğimiz
bir gezgin anlatıyor:
İtalya'da Napoli'nin kenar mahallelerinden birinde, bir
cafe-bar da, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri,
barmene "due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dedi, iki
kahve parası verdi, bir kahve içip gitti, barmen de tezgâhın üzerinde asılı
duran çiviye bir küçük kağıt astı. Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da
"due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) dediler, üç kahve
parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Barmen "askı"ya
yine bir küçük kâğıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.
Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski, püskü, belli ki
yoksul bir kişi girdi ve barmene "un caffee sospeso" (askıdan bir
kahve) dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul
kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen ise tezgâhın
üzerindeki askıya taktığı kâğıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna
attı.
Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan, fakat
kesinlikle örnek almamız gereken bir "italyan toplumsal terbiyesi"
öğrendik: Yardım etmek için insanların gereksinimlerini belirlerken, yalnızca
yaşamsal gereksinimlerle sınırlı kalmak zorunda değiliz. Bir Napolili için,
yaşamsal olmasa da kahve, günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır. Kahve
içebilecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler,
kendileri bir kahve içerken, fazladan bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım
ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar, kimden
geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul eden kişiler ise huzurlu oluyor. Yardım
eden ile alan arasında, bu caffe-bar'daki garson gibi, köprü görevi yapan
kişilerin ise güler yüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul
bir kişinin "bana askıda kahve var mı?" diye sormasına gerek
bırakmamak için "askıda kahve olduğunu" belirten kâğıt parçalarını
kolaylıkla görünebilen bir yere asmak ise bu olgunun çok zarif bir bölümünü
oluşturuyor.
Garibce bu örnek uygulamayı
yıllarca önce okumuştu ve çok etkilenmişti. Sonra İnternet’te bunun bir Osmanlı
uygulaması olarak lanse edildiğini gördüm. Bizde “askıda kahve” şeklinde böyle
bir uygulamanın varlığından doğrusu benim haberim ya da duyumum olmadı. Buna mukabil
bizde “sadaka taşı” uygulaması vardı. Tasaddukta bulunmak isteyen kişi sadakasını
doğrudan yoksul kişiye vermek yerine, yatsı namazı girişinde genelde cami
avlularına konulan bu sadaka taşlarına bırakır, çıkışta da ihtiyacı olan yoksul
oraya konulmuş olan sadakadan ihtiyacı kadar olanının alır ve böylece alan
vereni görmeden, rencide olmadan maksat hâsıl olurdu.
Kahve askıda uygulamasının Türkiye’de
bazı yerlerde, fırın vb. gibi daha değişik ihtiyaç maddelerinde uygulandığı doğrultusunda
duyumlarımız olmuştur.
Bazı kafelerde uygulamaya konulan
askıda kahvelerin ise biriktiği ve fakir birinin gelerek orada bir kahve içmeyi
onur meselesi yaptığı söylenmektedir.
Bence bunun asıl sebebi başkadır.
Bir kere bu tür mekânlar tavırlarıyla, oluşturdukları imajlarla, korumalarıyla
fakir fukaranın kolayca girip çıkabileceği, oturduğu zaman da rahat edip
ağzının tadıyla şöyle bir kahve içebileceği mekânlar değildir. Orada garibimin
ne işi olabilir ki, askıdan bir kahve içip de keyif yapsın.
Bu tür güzel âdetler, kaynağı
neresi olursa olsun paylaşılması, yaygınlaştırılması gereken uygulamalardır.
Bu açıdan Garibce de bu
paylaşımın bir ucundan tutmak istedi.
“Bendensin!” diyemiyorsak bari
bir fincan kahve ya da bir ekmek olsun askıda diyelim. Yediğimiz ekmeği yerken
y ada kahveyi içerken, bir yoksulun da bizimle beraber doyma ya da kahve içme
imkânının tarafımızdan oluşturulmasının verdiği iç huzuruyla afiyet bulalım.
Afiyet olsun!
05.09.2012
GARİBCE
Prof. Dr. Mustafa Yıldırım'ın derlediği Hayata Dair adlı kitapta geçen bir öykü. Okumaya değer bir kitap
YanıtlaSilSevgili hacer Garibce size desteğinizden ötürü teşekkür eder. Sitenizi hızlı bir gözden geçirdim. Benim ilgimi çeken yazılar ve konular. Biliyor musun bana fıkıhtan yüksek yapmak için gelen birine "Ne işiniz var, gidin dinler tarihi alanına!" dediğimi. Sizin konya ilginiz ve bizim saçı sakalı ağarttıktan sonra başladığımız bir serüvene şimdiden başlamış olmanız takdire şayan. Alkış!
YanıtlaSilNot: Bu yorumu sizin sitenizde düşmek istedim, fakat bir türlü yerini bulamadım ya da beceremedim. Size buradan ulaşmak istedim.
yazmış olduğum kitap geçen hafta yurt dışına 5 senelik göreve çıkan hoca abimin -sağolsun bana Dinler Tarihi alanında Ahmet Güç hocanın kitaplarını da hediye etti- onun hediyesidir. Şuan vermiş olduğunuz bu morale o kadar ihtiyacım vardı ki hocam kelimelerle ifade edemem gözlerimin dolduğu da doğrudur. Dinler Tarihi alanındaki merakım ailem tarafından hoş karşılanmıyor ama siz değerli hocalarım, abilerim, ablalarımın destekleri beni çok mutlu ediyor. Bazen vazgeçecek olduğum anlar yaşıyorum. Çok teşekkür ederim sayfama yorumlarınızı beklerim hocam çok mutlu olurum
YanıtlaSilSacide Ataş: Hocam, bu güzel uygulamanın yapıldığı yerlerden biri de bizim mahalledeki fırın. Bir tahta koymuşlar ve 'Ekmek Teknesi' yazmışlar. Askıda kaç ekmek olduğunu, kaç ekmeğin eksik olduğunu oraya yazıyorlar. Rabbim hayır sahiplerinden razı olsun...
YanıtlaSil