“Aklıma harika bir fikir geldi ama henüz Kur’an’dan ayetini bulamadım.”
Bu söz ilahiyat camiasında Hüseyin Atay hocaya hep nispet edilir. Dorusu söylemiş midir söylememiş midir bilemiyorum. Ama Hocaya uyar bu söz. Onun adına yakıştırmış da olabilirler. O da yakışır hani.
Ne var ki bu söz hep istihza bağlamında kullanılır; takdir amaçlı kullanıldığı pek varit değildir.
Benim gözlemlerim bu tavrın Hoca’ya mahsus olmadığı aksine çok yaygın olduğu hatta asıl olanın belki bu olduğu şeklindedir.
Sevad uygulaması ile ilgili Hz. Ömer’in tavrı çok açık olarak böyledir. Bilal ve emsalleri Ömer’in yakasına yapışıyorlar ve “fethedilen bu toprakları (tümüyle Mezopotamya), Rasullullah’ın Hayber’de dağıttığı gibi sen de bize dağıtacaksın” şeklindeki söylemleriyle yaka silktirecek noktaya varacak kadar ısrarcı oluyorlar. Bu ısrarlar üzerine Hz. Ömer, vermiş olduğu karardan birkaç gün sonra onlara Haşr suresinin 8-10. âyetlerini okuyor ve “Bu toprakları haydi size verelim, peki arkadan gelecek nesillerin hakkı ne olacak?” diye onları susturuyor. “Delil ise işte size delil!” der gibi bir tavırla onları ancak iskat edebiliyor. Yoksa neredeyse o koca Ömer’in başının etini yiyeceklerdi.
Benzer bir örnek de İmam Şâfî’den:
Müzenî ve Rebî (İmam Şâfiî’nin talebeleri) anlatıyorlar:
“Biz Şafiî’nin yanındaydık. Bir şeyh (yaşlı bir adam) geldi ve Şafiî’ye:
“-Soru sorabilir miyim?” dedi. O da: “Sor!” diye karşılık verdi. Aralarında şöyle bir muhavere geçti:
Şeyh: “-Allah’ın dininde hüccet (delil) nedir?”
Şâfiî: “-Allah’ın kitabıdır.”
Şeyh: “-Sonra?”
Şâfiî: “-Hz. Peygamber’in sünnetidir.”
Şeyh: “-Sonra?”
Şâfiî: “-Ümmetin ittifakıdır (icmayı kastediyor).”
Şeyh: “-Ümmetin ittifakını nereden çıkardın? Allah’ın kitabından mı?
Şâfiî (ra) bu soru karşısında bir müddet düşündü, cevap veremedi.
Şeyh: “-Sana üç gün mühlet!” dedi ve çekti gitti.
Bunun üzerine Şâfiî’nin rengi değişti. Sonra eve kapandı ve birkaç gün çıkmadı. Üçüncü gün evden çıktı. Çok geçmeden Şeyh de çıkageldi ve oturdu.
Şeyh: “-İsteğimi karşıladın mı?” dedi.
Şâfiî: “Evet!” dedi ve Eûzü besmele çekti ve Nisâ 4/115 âyetini okudu:
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا
“Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.”
Arkasından da “mü’minlerin yolundan başkasına uyanın cehenneme sokulması için o şeyin illâ ki bir farz olması lâzımdır” dedi.
Şeyh: “-Doğru söyledin!” dedi ve kalktı gitti.
Arkasından Şâfiî: Üç gün boyunca her gün Kur’an’ı baştan sona üç defa okudum, en sonunda delil olarak aradığımı buldum!” dedi. (İmam Şâfiî, Ahkâmu’l-Kur’an, Beyrut, 1980, I, 39)
Ne dersiniz? Bu işler biraz böyle olmuyor mu?
Ama sap ile saman da birbirine karışmasın.
Hz. Ömer ve İmam Şâfiî gibiler konumları ve yaşamları itibariyle İslam’la özdeşleşmiş kişilerdir. Onların zihinleri, düşünceleri, akılları, fikirleri İslam potasında şekillenmiştir. Dolayısıyla onların baktıklarında gördükleri ile öyle olmayanların gördükleri aynı kefeye konulamaz. Bir Ebu Hanife’nin reyi dendiği zaman kastedilen keyfe keder ortaya atılan bir görüş değil, aksine bir ömür içinde yaşadığı dini hayatın, uzun yıllar hocalarıyla olan beraberliğin sonucunda kendisinde oluşan üstün bir meleke ile Kuran ve sünnet penceresinden baktığı zaman gördüğü şey demektir. Onlara delili sormak, sarrafa altının ayarı ile ilgili delilini sormak gibi bir şeydir.
Cümlesine selam olsun!
Atay Hocamıza gelince, neden onun gördüğü de aynı şekilde dikkate değer olmasın. Hoca koca ömrünü değirmende mi geçirdi ki… Kaygısı İslam’dan başka bir şey mi oldu ki!
Ya Rab! Senin yolunda çaba gösteren herkese rahmetinle, sonsuz lütfünle muamele et!
Amin!
29.09.2012
GARİBCE
Hoca koca ömrünü değirmende mi geçirdi ki… Kaygısı İslam’dan başka bir şey mi oldu ki!
YanıtlaSilişte hocam bunu dikkate alanlar artsa durumumuz farklı olur.
teşekkürler...