“İlim adamı asosyal olmalı mı” başlıklı yazı Garibce’nin tahmininden fazla ilgi gördü. Bu bizim okuyucu kitlesinin genelde bizim gibiler olduğunun da bir işareti oldu. Aynı şartlar, aynı zorluklar, aynı meşgaleler… bu ilgiyi artıran etkenler olmalıdır.
Benim gözlemim odur ki nice kabiliyetli öğrencimiz, fazla sosyal oluşu yüzünden ya bu yola hiç girmedi, ya girdi ama iki de bir de yoldan çıktı, geri girdi. Bir türlü ilerleyemedi. Buna mukabil vasat bildiğimiz nice öğrencimiz de çok daha kısa zamanda bizim onun hakkındaki kanaatimizden daha parlak neticeler elde etti. Helal olsun.
Aslında isim de verebilirim, ama buna gerek yok. Vaktiyle bir öğrencim vardı. Arapça dersine giriyordum. O kadar kabiliyetliydi ki fakat dersle hiç ilgisi yoktu. Çok ahdettim seni bırakacağım diye, fakat bir türlü de bırakamadım. Çünkü ne ediyor ediyor geçer not alacak kadar yazıyordu.
Hani Tavşanla Kaplumbağayı yarıştırırlar da kaplumbağa kazanır ya. Ben bu örneğe kahroluyorum. Bizim tavşan -ki yeteneği temsil ediyor- neden azmi temsil eden kaplumbağanın önüne geçemez. Halbuki ne kadar azimli olursa olsun kaplumbağanın alacağı yol sınırlıdır. Onu yüce gayelere ulaşmak için hazırlayamazsınız. O ancak evine dönüşte her zaman birinci olur. O yarışta onu hiç kimse geçemez. Ama uzak bir hedefe varmada evvel emirde kabiliyet ve eş zamanlı olarak da azim gerekir.
Zehir gibi bir zeka, müthiş bir muhakeme gücü, İstanbul gibi şartlar… ilim tahsili için gerekli her türlü imkân bir araya gelmiş ama bizim öğrenci bakıyorsun yolda yok. Nerede? Sosyal ilgi alanlarında. Adamın bir değil ki kırk tane kırığı var; birinden boşlasa öbürüne takılıyor.
Geçenlerde hazırlık sınıfında iken meşhur Kuran hocası İsmail Karaçam’a, 50’den fazla bir türlü not vermediği için “Sana hakkımı helal etmeyeceğim” demesi yüzünden hocayı küplere bindiren, sesiyle edasıyla Kur’an okumada birincilikleri olan eski bir öğrencimiz haydi ismini de vereyim Hasan Ramazanoğlu vakfın kitap satış bürosundan kitaplar satın alıyordu ve yanlış hatırlamıyorsam Yüksek Lisans’a başvuracağından bahsediyordu. Kendi durumunu da şöyle bir hikaye ile anlatıyordu:
Yaşlı bir nine evlenmeye heveslenmiş. Demişler ki “Nine, al sana on tane ceviz, bunları kırarsan seni evereceğiz”. Birkaç gün sonra gelmişler, nine elinde ceviz dişten yoksun damağı ile, derisi iyiden iyiye buruşmuş ve çöp gibi incelmiş elleriyle cevizin birisini eviriyor çeviriyor kırmak için çalışıp çabalıyor. “Ne oldu nine?” Demişler. “Bunu kırarsam geriye dokuz tane kalmış olacak” demiş.
Hasan yorumluyor: “Kıramamış ama uğraşıyor. Önemli olan uğraşıyor olmak".
İyi uğraşılar sevgili Hasan!
05.09.2012
GARİBCE
Not: Kırık: “Kırık dölü” tabirinde de olduğu gibi aslında bir kadının kocası dışında gizli dostu demektir. Ancak kinaye yoluyla çok takanağı olan kimseler için de kullanılır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil