Garibce’nin “İlim adamı asosyal olmalı mı?” başlıklı yazısı epey
ilgi gördü ve arkasından bir yazı daha yazdı. Özellikle kızların durumu konunun
en dramatik (ne demekse) yönünü oluşturuyor. O yüzden Garibce konu ile ilgili
bir anısını sizlerle paylaşmak istedi:
Bendeniz 1995 yılında
doçent olmuş iki yıl gecikmeli olarak 1997 yılında ancak İslam Hukuku Öğretim
Üyesi olmuştum. O yıl, İbrahim Kafi hocamız da Malezya’ya gitmiş, ona bağlı
olan Suat adında bir öğrenci benim danışmanlığıma aktarılmıştı. Bizde Suat adı
erkek adıdır. Gele gele bir bayan öğrenci geldi. Dedi:
“-Hocam, Suat benim, beni size bağlamışlar!”
“-İyi, güzel. Hoş geldin Suat. Anlat bakalım, ne var ne yok”.
Hemşeriymişiz de aynı zamanda Suat ile. Suat anlattı:
“-Hocam, dedi. Ben Yüksek Lisansa başladım, bir süre çalıştım. Sonra
evlendim…”
“-İyi güzel Allah mesut etsin. Eee, sonra?”
“-Sonra bir çocuğumuz oldu ve ben ara vermek zorunda kaldım.
Şimdi ise yeniden (sanıyorum af yoluyla idi) kaldığım yerden devam etmek
istiyorum.”
“-Oh ne âlâ, ne güzel, evlenmişsiniz, her kızdan, oğlandan vakti
geldiğinde beklenen, geciktirildiği zaman da tedirginlik veren bir durumu siz
tam da vaktinde yapmışsınız. Evliliğin tabii semeresi çocuktur. Allah size onu
da vermiş. Daha ne isteriz. Şükürden başka?”.
Neyse biz Suat ile baktık eskiden fazla bir şey yok, yeni bir
konu belirledik, kaynakları tespit ettik, plân yaptık. Suat’ı epey bir dolduruşa
getirdik. Suat o heyecan ile bir müddet geldi gitti, kaynak topladı, şunu etti
bunu etti. Derken Suat’in ayağı kesildi. Uzun bir süre sonra Suat çıktı geldi
ve hoş beşten sonra Suat:
“-Hocam bizim ikinci çocuğumuz oldu!” dedi.
Ben ellerimi dizlerime vurdum ve:
“Suat! dedim. Şu biz hocaların insafsızlığına, gaddarlığına bak
yahu!”
“-Estağfurullah hocam! O ne demek, hiç öyle olur mu?”
“-Yok, Suat yok! Bu kadar gaddarlık da olmaz ki canım. Yüksek
Lisans dediğin ne ki? Toru topu iki yıllık bir sürede nihayet bir risale hacminde
bir eser vermekten ibaret. Sen ise aynı dönemde nur topu gibi iki eser vermişsin,
biz hocalar diyoruz ki “-Hayır! Olmaz, bunlarla yüksek yapmış olamazsın, illâ ki
bizim istediğimiz eseri vereceksin! Bu bir insafsızlık ve gaddarlık değil de nedir?”
Gülüştük, artık karşılaştığımızda Suat’a sorulacak soru “Suat! Çocuklar
nasıl? olacaktı. Tezi sormanın yeri değildi artık.
Sonunda tabii bizim Suat çalışmalarını tümüyle bırakmak zorunda
kaldı. Birinde acaba kaydı silindi mi silinmedi mi diye öğrenmek için telefonla
evini aradım. Kucağındaki canavarın çığlığından anlaşamamıştık bile. Etrafı
adeta yıkıyordu. Sen Suat ol da yap bakalım nasıl yapacaksın şu yükseği?!
İki çocuğu ile bitirenler de oldu, olmadı değil. Ama herhalde
onların yardımcıları vardı.
Şimdi ilim tahsilinde yüksek yapmanın kızlar için ne kadar zor
olduğu bu örnekle birazcık olsun daha anlaşılmıştır umarım.
Ta kariyerlerini tamamlayana kadar hiç evlenmesinler
denilebilir. Ama bunu söyleyecek kişi asla ben Garibce olamaz. Bu fıtrata, evliliğin
doğasına ve amacına aykırı bir tutumdur.
O yüzden Allah kızlarımıza iki kere rahmet eylesin!
Onlarla evlenen erkeklere de dört kere lütufta bulunsun; ikisi
sabır olsun, ikisi insaf.
Dua ile!
07.09.2012
GARİBCE
Rabia Gök: Hocam olayların sosyolojik yanlarını bu kadar güzel analiz edebilmenize her geçen gün bir kez daha hayran oluyorum. Rabbim bize de böyle salih göz nasip etsin.
YanıtlaSilAyşe Esra Ağırakça Şahyar: Evli ve çocuklu olarak lisans üstü eğitim pek kolay değil doğru, ama şu var ki insana zamanı daha iyi planlamayı, en küçük boşlukları dahi değerlendirebilmeyi öğretiyor.
Mehmet Erdoğan Dağ nekadar yüce olursa olsun yol üzerinden aşarmış. Sizin gibi azmi yüce kızlarımızı takdir etmek gerekir.
Ve mâ ekallehunne
maalesef haklısınız hocam...hem kariyer hem çocuk olmuyor...
YanıtlaSildünyalar tatlısı bir oğlum var benim de. fakülteye heyecanla gelmiş, yüksek lisansa heyecanla başlamıştım. ama hayatın sadece bizim marmara ilahiyat'tan ibaret olmadığını, mesela sanatla da uğraşılabileceğini, mesela bir insan yetiştirmenin bin yüksek lisanstan daha heyecan verici olduğunu daha sonra öğrendim. evet tezim hala bitmedi ama karınca hesabı hedefi kaybetmeden yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyor. ama ya hayatı ıskalasaydım da oğluşumu hiç kucağıma alamasaydım? sağımıza baktık yüksek lisans solumuza baktık doktora, biz de başladık ama şartlar böyle gelişmiyor. ya hiç evlenmeyeceğiz (eşimiz muazzam ölçüde destek olsa da sırf çocuğumuzu izlemek bile bütün zamanımızı alıyor) yahut da sizin de dediğiniz gibi "her iş" bittikten sonra evlilik kapısını açacağız. diğer bir sorun ise tez sürecinde danışman hocamıza yeterince "danışamamak"... hasılı, olmuyor değil, geç ve güç oluyor...
YanıtlaSilaslolan Hak rızasına erebileceğimiz işler yapmak değil mi ki? mehmet erdoğan'ın fakültede yaptığının benzerini hanımı evde yapıyor ise, aynı hulûs-ı kalp, aynı gayeye sahip iseler, bir de üstüne yaptıkları iş her ikisini de mutlu ediyorsa sorun var mı ki? müslüman faydalı olmalı doğru, ama mutlu da olmalı kanaatimce, kızlarımız ilim yolunu fayda ve mutlulukta tek yol olarak görmemeliler diye düşünüyorum...
YanıtlaSilVe mâ ekallehunne taklilê
YanıtlaSil