23 Eylül 2012 Pazar

Sade kapı pencere ile bina olmuyor



Garibce daha önce bir vesile ile Rahmetli Erbakan Hoca’nın biz üniversite hocalarına bir sözünü nakletmişti. Hoca kendine has üslubuyla “Siz çok güzel çalışmalar yapıyorsunuz. Her biri çok değerli. Fakat sizin yapmış olduğunuz çalışmaları bir araya getirsek bundan basit bir kulübe dahi çıkmaz. Çünkü hepiniz kapı pencere yapıyorsunuz” demişti.
Gerçekten bu tespit beni çok etkilemişti. Öyle ya yüz tane kapı, beş yüz tane pencere bir araya getirilse gerçekten de bundan bir ev şöyle dursun bir kulübe dahi çıkmaz.
Bunu biz makro ölçüde Türkiye akademisyenleri düzleminde Türkiye’nin genel kaderi ile ilgili olarak ele alabileceğimiz gibi sadece ilahiyat alanında da ele alabiliriz. Daha da sınırları daraltarak temel İslam bilimleri alanına indirgeyebiliriz. Ve hatta kendi özel uzmanlık alanlarımızla da ilgili olarak test edebiliriz.
Söz gelimi ben fıkıh hocasıyım. İslam Dini Esasları adlı derste anlattıklarım, kendi içinde dönem sonu itibariyle acaba bir bütünü oluşturmuş oluyor mu? Yani dönemin sonunda ben hoca olarak ibadet konularını birbirinin üzerine ya da yan yana koyarak sonunda hepsi bir bina edecek şekilde dersimi tamamlamış olabiliyor muyum? Talebenin almasından sarfı nazarla sırf hocanın vermesi açısından bunu sağlamış oluyor muyum?  Bu anlatım ile olabilir, anlattırma yoluyla olabilir, makarrar kılınan kitapların okutulması yoluyla olabilir. Karma yöntem izlenebilir. Önemli olan sonuçtur. Eğer bizim yukarıdaki soruya cevabımız evet ise ne âlâ ne güzel, yok hayır ise hoca olarak bana yazık, bana ayrılan imkanlara yazık, bana bağlanan umutlara yazık.
Acaba benim anlattıklarımın mecmuundan bir dersin asgari gereklilikleri verilmiş oluyor mu, yoksa ben kendimce bir şeyler anlatıyorum ve fakat anlattıklarım haddi zatında çok güzel şeyler olsa da hep kapı pencere mesabesinde mi?
Sonra İslam Hukukuna Giriş dersinde benzer şeyi yapıyor muyum?  Bu derste daha sonra okutulacak olan dersler için gerçekten giriş mahiyetinde hazırlık konularını verebiliyor muyum. Eksiksiz olarak bir zemin oluşturup, fıkıh ilminin temellerini atabiliyor muyum?
Daha sonra İslam Hukuku I ve İslam Hukuku II derslerinde Giriş dersinde atılmış olan temeller üzerinde Fıkıh binasını yükseltmeyi başarabiliyor muyum? Usul dersi ile nazariye ve uygulama arasında esaslı ilişkiler kurabiliyor muyum? Metin dersinde bir nebze de olsa fıkhın belli dönemlerine ait resimler oluşturup, vaktiyle ne yapılmış olduğunun örneklerini ortaya koyabiliyor muyum? Diğer seçmeli derslerle binanın eksik gedik nesi varsa tamamlamaya çalışıp alanımla ilgili derslerin tümü bittiği zaman talebeye “İşte arkadaşlar… Gördüğünüz gibi Fıkıh budur” diyebilecek ve talebe de ortada duran dört başı mamur bir şah eseri seyreder gibi “Haklısınız hocam, gerçekten çok güzel… Helal olsun size!” diye mukabelede bulunup teşekkürlerini sunacaklar mı; yoksa benim gösterdiğim şeye bir ucube gibi bakıp, “Hocam, bunun neresi bina, bina diye bize gösterdiğiniz şey tümüyle  kapı pencere yığını… Biz bu sözde binanın içinde insanları nasıl oturtacak ve onlara eşsiz bir hayat vaat edeceğiz” diyecekler mi? Eğer bu ikinci şık gerçekleşecekse, yuh olsun bana ve bana verilen imkânlara, yazık benimle birlikte tükenen umutlara…
Sonra bizim oluşturduğumuz tam fıkıh binasıyla aynı şekilde oluşturulmuş tefsir binası, hadis binası, kelam binası, tasavvuf binası gene birbirini tamamlayacak şekilde bir araya geldi ve bir bütün oluşturuldu. Tümünün adı İslam İlimleri Medinesi (sitesi) oldu. Ne güzel! Hepsine alkış!
Yok aksi olduysa, fıkıhtan yontulmuş onlarca kapı ve pencere yanına aynı şekilde tefsir ve diğer ilimlerden benzer biçimde aparılmış kapı pencere istifleri bir araya getirilmişse… Yazık, hepimize yazık. Fakültemize yazık. Adımıza sanımıza yazık. Heba edilmiş olan imkânlarımıza   yazık. Tüketilen umutlara yazık.
Farz edelim ki olması gereken birinci şık gerçekleşti. Bütün bu başarılı binaların bir araya gelmesi sonucu oluşturulan Medine’mizin daha başka Medinelerle irtibatını sağlayacak, daha üst bir küllînin cüzîsi olacak şekilde konuşlandırılmasını sağlayacak daha başka çabalara bile ihtiyaç duyulacaktır.
Siz İslam dinini, tüm dünya dinleri içinde, İslam tarihini genel dünya tarihinin bir halkası olarak, İslam Düşüncesini genel insanlık düşüncesi tarihi içinde konuşlandıramazsanız yaptığınız çabaların fazla bir anlamı olmayacak, havada kalacaktır. Çünkü ne İslam ne de Müslümanlar ve onların tarihi ve coğrafyaları dünyanın ve onun tarihinin dışında değildir, belki o bütünün belli bir yeri, belli bir zamanı ve mekanı ve bunlarla ilgili ilişkiler ağıdır. O itibarla bu sayılanların, o bütünle dahi sahici bir konuşlandırılması, ilişkilendirilmesi, bağlantılarının ortaya konulması gereği vardır. Her kim yapacaksa, bunu  da o yapacaktır. Böylece İslam din olarak gerçek anlamda tanınmış olacak, onun bihakkın tahsil edilen ilmi de hem taliplerinin ayağını sabit kılacak hem de ufuklarını açacaktır.
Başaranlara selam olsun!
24.09.2012
GARİBCE

1 yorum:

  1. Keşke herkes bu denli özeleştiri yapabilse. Akademisyenlerimizin bir kısmı telif üretip dersi es geçiyor, bir kısmı sadece popülerliğe bakıp adını duyuracak işler peşinde, bir kısmı ise oraya eğitim almaya gelen öğrencilerine ne kadar faydalı olabilirse kâr sayıyor. Akademisyenlik adına doğrusu hangisi?

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...