Ev hanımlarının en
önemli sorunlarından biri de “Bugün ne yemeği yapsam!” sendromu (!)dur.
Takvimlerde günün yemeği başlığı altında verilen yemek isimleri velev ki kuru
fasulye de olsa bir çok hanım için sorun çözücü bir ehemmiyet arz eder.
Çünkü bu hanımlar
için yemek pişirmenin bir güçlüğü, zorluğu, yapabilir miyim acaba anlamında bir
sıkıntısı yoktur. Yıllar yılı yemek
pişirme sonucu kendilerinde öyle bir meleke oluşmuştur ki artık yemek pişirme
onlar için bir sorun olmaktan çıkmış, sorun ne yemeği olsuna dönüşmüştür.
Yüksek yapmaya
başlayan talebemiz için en büyük sorun da herhalde tez sorunudur. Öyle bir tez hazırlamalıyım ki evvel ahir beni
onunla anmalı gibi havaya girenler olmakta, işi içinden çıkılmaz bir vadiye
doğru sürüklemektedirler. Tabii bunun sonucunda da hem yorulmakta hem de
etraftakileri yormaktadırlar.
Aslında iş o kadar
zor değil.
Bizim nazarımızda
Yüksek Lisans öğrencisinden istenilen “Öyle bir yemek yapayım ki evvel ahir bir
benzerini bir daha asla görmesin” evsafında bir yemek ortaya koyması değil, yenilebilir kıvamda bir
yemek ortaya koymasıdır. Yemeğin şu ya da bu olmasının, daha önceden pek çok
kişi tarafından aynı yemeğin yapılmış olmasının çok önemi yoktur. Söz gelimi
kuru fasulye yemeği olsun. Yüksek öğrencimizin kuru fasulye yemeğini keşfetmiş
olması gerekmiyor, her şeyi ile tamam, görüntüsüyle, tadıyla, lezzetiyle
yenilebilir bir durumda bize yemek pişirebiliyor olduğunu kanıtlaması yeterli oluyor.
Adı iyi konulmuş,
kaynakları belirlenmiş, gerekli ve yeterli malzeme toplanmış, her şey kıvamında
olacak şekilde kazana doldurulmuş, öncelikler belirlenmiş, salçayı soğanı en
sonunda koymak gibi değil, her şey yerli yerince yerleştirilmiş sonra da
pişmesi için yeterince zaman ayrılmış, ne harlı ne de çok kısık değil normal
bir ateşte o yemek için normal ölçüde yeterli olacak kadar bir zaman ayrılmış, ne
çiğ kalmış, ne de dibine yanmış… Sonra da güzel bir servisle sofraya konulmuş
ve tadıcıların tatmasına, yiyicilerin yemesine sunulmuş, sunanın kendi
beğenmiş, sunulanlar haz almış, beğenmiş… İşte bu kadar.
Güzel bir ad, güzel
bir şekil, güzel bir üslup ve içerik… Her şey tam ve kıvamında. Bizzat kendi eserin. Aşı sen
pişirmişsin. Bilgiler başkasına ait, ama onları toplamış, zihninde harmanlamış,
imali fikir etmiş, hazmetmiş, sonra da bizzat kendi dilinle, üslubunla ifade (servis)
etmişsin. Evet bu yemeğin adı kuru fasulye ve bu yemeği sen icat etmiş
değilsin… Ama bu yemek haza yemek olmuş ve bu yemeği bizzat sen kendin
hazırlamışsın. Bu yemeği kim pişirdi denildiğinde iftiharla “Ben!”
diyebilmişsin. Yiyenler keyifle ağızlarını silmişler, tadı damaklarında
ellerine sağlık demişler.
Bundan iyisi can
sağlığı.
Haydin şimdi bize
şöyle güzel bir kuru fasulye pişirin bakalım.
20.09.2013
GARİBCE
yemeğin adını verecek ve "yapabilirsin" diye destekleyecek bir danışman hocaya da ihtiyaç var ama... yıllar süren örgün eğitimden sonra birden okul bitiyor ve hadi yalnızsın yap yapabileceğini durumu oluşuyor. danışman hocalarımız bizi her hafta takip etseniz... öyleleri varmış çünkü duyuyoruz;)
YanıtlaSilHocam, yorumum bu yazıyla ilgili değil. Ahmet Hakan'ın yazısını paylaşmanızla ilgili. Biri dönek demiş, biri yavşak demiş, siz "eh, herkes sağlam olacak diye bir şey yok" mânâsına anladığım sözü söylemişsiniz... Velhasıl bu yazıyı paylaşmanızdaki amaç nedir? İnsanların sövmesi mi? Herkes bizim gibi mi olmak ve yaşamak zorunda? "Yavşak" denir mi hocam Allah aşkına? Daha dünkü yazınızda derste gazete açan kızın sizi nasıl dağıttığını yazmıştınız, bugün insanlara dönek, yavşak dedirtiyorsunuz. Böyle başa böyle tarak.
YanıtlaSil