20 Eylül 2012 Perşembe

Yüksek Yapanların Tez Bocalaması


 

Ev hanımlarının en önemli sorunlarından biri de “Bugün ne yemeği yapsam!” sendromu (!)dur. Takvimlerde günün yemeği başlığı altında verilen yemek isimleri velev ki kuru fasulye de olsa bir çok hanım için sorun çözücü bir ehemmiyet arz eder.

Çünkü bu hanımlar için yemek pişirmenin bir güçlüğü, zorluğu, yapabilir miyim acaba anlamında bir sıkıntısı  yoktur. Yıllar yılı yemek pişirme sonucu kendilerinde öyle bir meleke oluşmuştur ki artık yemek pişirme onlar için bir sorun olmaktan çıkmış, sorun ne yemeği olsuna dönüşmüştür.

Yüksek yapmaya başlayan talebemiz için en büyük sorun da herhalde tez sorunudur.  Öyle bir tez hazırlamalıyım ki evvel ahir beni onunla anmalı gibi havaya girenler olmakta, işi içinden çıkılmaz bir vadiye doğru sürüklemektedirler. Tabii bunun sonucunda da hem yorulmakta hem de etraftakileri yormaktadırlar.

Aslında iş o kadar zor değil.

Bizim nazarımızda Yüksek Lisans öğrencisinden istenilen “Öyle bir yemek yapayım ki evvel ahir bir benzerini bir daha asla görmesin” evsafında bir yemek  ortaya koyması değil, yenilebilir kıvamda bir yemek ortaya koymasıdır. Yemeğin şu ya da bu olmasının, daha önceden pek çok kişi tarafından aynı yemeğin yapılmış olmasının çok önemi yoktur. Söz gelimi kuru fasulye yemeği olsun. Yüksek öğrencimizin kuru fasulye yemeğini keşfetmiş olması gerekmiyor, her şeyi ile tamam, görüntüsüyle, tadıyla, lezzetiyle yenilebilir bir durumda bize yemek pişirebiliyor olduğunu kanıtlaması  yeterli oluyor.

Adı iyi konulmuş, kaynakları belirlenmiş, gerekli ve yeterli malzeme toplanmış, her şey kıvamında olacak şekilde kazana doldurulmuş, öncelikler belirlenmiş, salçayı soğanı en sonunda koymak gibi değil, her şey yerli yerince yerleştirilmiş sonra da pişmesi için yeterince zaman ayrılmış, ne harlı ne de çok kısık değil normal bir ateşte o yemek için normal ölçüde yeterli olacak kadar bir zaman ayrılmış, ne çiğ kalmış, ne de dibine yanmış… Sonra da güzel bir servisle sofraya konulmuş ve tadıcıların tatmasına, yiyicilerin yemesine sunulmuş, sunanın kendi beğenmiş, sunulanlar haz almış, beğenmiş… İşte bu kadar.

Güzel bir ad, güzel bir şekil, güzel bir üslup ve içerik… Her şey tam ve  kıvamında. Bizzat kendi eserin. Aşı sen pişirmişsin. Bilgiler başkasına ait, ama onları toplamış, zihninde harmanlamış, imali fikir etmiş, hazmetmiş, sonra da bizzat kendi dilinle, üslubunla ifade (servis) etmişsin. Evet bu yemeğin adı kuru fasulye ve bu yemeği sen icat etmiş değilsin… Ama bu yemek haza yemek olmuş ve bu yemeği bizzat sen kendin hazırlamışsın. Bu yemeği kim pişirdi denildiğinde iftiharla “Ben!” diyebilmişsin. Yiyenler keyifle ağızlarını silmişler, tadı damaklarında ellerine sağlık demişler.

Bundan iyisi can sağlığı.

Haydin şimdi bize şöyle güzel bir kuru fasulye pişirin bakalım.

20.09.2013

GARİBCE

2 yorum:

  1. yemeğin adını verecek ve "yapabilirsin" diye destekleyecek bir danışman hocaya da ihtiyaç var ama... yıllar süren örgün eğitimden sonra birden okul bitiyor ve hadi yalnızsın yap yapabileceğini durumu oluşuyor. danışman hocalarımız bizi her hafta takip etseniz... öyleleri varmış çünkü duyuyoruz;)

    YanıtlaSil
  2. Hocam, yorumum bu yazıyla ilgili değil. Ahmet Hakan'ın yazısını paylaşmanızla ilgili. Biri dönek demiş, biri yavşak demiş, siz "eh, herkes sağlam olacak diye bir şey yok" mânâsına anladığım sözü söylemişsiniz... Velhasıl bu yazıyı paylaşmanızdaki amaç nedir? İnsanların sövmesi mi? Herkes bizim gibi mi olmak ve yaşamak zorunda? "Yavşak" denir mi hocam Allah aşkına? Daha dünkü yazınızda derste gazete açan kızın sizi nasıl dağıttığını yazmıştınız, bugün insanlara dönek, yavşak dedirtiyorsunuz. Böyle başa böyle tarak.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...